“Bu acib ihlâsı nereden ders almışsın?”

Avatar photoPosted by

İhlâs Risalesi okumaları 26

Bir insanın ömrünün ahirinde verdiği en son eseri, en kâmil manada bir mesajı olarak kabul edilmesi noktasından hareketle Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Emirdağ Lâhikası’nın sonundaki mektubun nihayetinde verdiği mesaj da onun bütünüyle davasını özetleyen mahiyette olarak düşünülebilir.

O ihlâs mevzusuna nihai bir sıfatlandırma yapar, “a’zamî ihlâs”.

Yani şöyle der.

“Madem mesleğimiz a’zamî ihlâstır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâki bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek a’zamî ihlâsın iktizasıdır. Meselâ, harp içinde, avcı hattında, düşmanın top gülleleri arasında Kur’ân-ı Hakîmin tek bir âyetinin, tek bir harfinin, tek bir nüktesini tercih ederek, o gülleler içinde Habib kâtibine ‘Defteri çıkar’ diyerek at üstünde o nükteyi yazdırmış. Demek Kur’ân’ın bir harfinin, bir nüktesini düşmanın güllelerine karşı terk etmemiş ruhunun kurtulmasına tercih etmiş.”
Bu mühim esasları ifade eden Üstad tecahülen sorar ve cevab verir:
            “O kardeşimize sorduk: “Bu acip ihlâsı nereden ders almışsın?

            Demiş: İki noktadan.”

            Birisi: Âlem-i İslâmiyetin en acip harbi olan Bedir Harbinde, namaz vaktinde cemaatten hissesiz kalmamak için, düşmanın hücumuyla beraber mücahidlerin yarısı silâhını bırakıp cemaat hayrına şerik olmak, iki rekât sonra onlar da hissedar olsun diye Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm bir hadis-i şerifiyle emretmiş olmasıdır. Madem harpte bu ruhsat var. Ve madem cemaat hayrı da sünnet olduğu halde, o sünnete riayet etmek en büyük bir hâdise-i dünyeviyeye tercih edilmiş. Üstad-ı Mutlakın böyle bir işaretinden bir nüktecik alarak, biz de ruh ve canımızla ittiba ediyoruz.
İkincisi: Kahraman-ı İslâm İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Celcelûtiye’nin çok yerlerinde ve âhirinde bir himayetçi istemiş ki, namaz içinde huzuruna gaflet gelmesin. Düşmanları tarafından ona bir hücum manası hatırına gelmemek, sırf namazdaki huzuruna pek çok olan düşmanları tarafından bir hücum tasavvuru ile namazdaki huzuruna mâni olunmamak için, bir muhafız ifriti dergâh-ı İlâhîden niyaz etmiş.
İşte bu biçare, ömrü bu zamanda hodfüruşluk içinde yuvarlanan biçare kardeşiniz de, hem sebeb-i hilkat-ı âlemden, hem kahraman-ı İslâm’dan bu iki küçük nükteyi ders aldım. Ve bu zamanda çok lâzım olan Kur’ân’ın esrarına ehemmiyet vermekle, harp içinde ruhunun muhafazasını dinlemeyerek, Kur’ân’ın bir harfinin bir nüktesini beyan etmiş.” 

Bu net ifadenin üzerinde yorum olmamalı.

***

Üstadın, eski talebelerinden Molla Hamid Ağabey’in hatıralarından bir kesit, İhlâs Risalesi hakkındadır:

1955 yılında Üstadı ziyarete gelen Molla Hamid Ağabey, sohbet esnasında sorar:
-Seyda! Sen İhlâs Risalesi’nin başına “Laakal her on beş günde bir defa okunmalı” yazmışsın. Salavat değil, evrad değil, ezkâr değil. Ne hikmeti var ki tekrar ettiriyorsun, der.
Üstad:
-Keçeli! Salavat da olsa, evrad ve ezkâr da olsa, eğer ihlâssız ise, ruhsuz ceset gibidir. Ruhsuz ceset ne işe yarar? Bütün ibadetlerin başı, mayesi ihlâstır, der.

On beş günde bir tekrar konusunu, bir sonraki yazımızda da kısmen biraz daha bahsedeceğiz.

Rahmetli Hulusi Yahyagil Ağabeyin ifadesiyle bu bahsi noktalayalım:

“İhlâs risalesi, Risale-i Nur Talebelerinin iç talimatıdır.”, vesselâm.

Mehmet Çetin

09.12.2018 Yeni Foça İzmir

One comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir