Hz. Âdem, Hz. Musa’ya ne demek istedi?

Avatar photoPosted by

Hz. Âdem, Hz. Musa’ya ne demek istedi?

Sakındırıldığı yasak ağacın, şeytanın aldatmasıyla meyvesini yiyen Hz. Havva ve Hz. Âdem’in bu zellesinden (hatasından) dolayı Hz. Musa’nın (as), kınadığı vakıada, Hz. Âdem’in (as) verdiği cevaptan çıkaracağımız cüz-i irade ve kader dersimiz var.

Hz. Ebu Hureyre’den rivayet (ra) şöyle; “Hz. Âdem ve Musa (as) münakaşa ettiler. Musa, Âdem´e: ‘İşlediğin günahla insanları Cennetten çıkaran ve onları şekavete (bedbahtlığa) atan sensin değil mi!’, dedi. Âdem de Musa´ya: ‘Sen, Allah´ın risalet vermek suretiyle seçtiği ve hususi kelâmına mazhar kıldığı kimse ol da, daha yaratılmamdan (kırk yıl) önce Allah´ın bana yazdığı bir işten dolayı beni ayıplamaya kalk (bu olacak şey değil)!’, diye cevap verdi.’ Resulullah devamla dedi ki: ‘Hz. Âdem, Musa´yı ilzam etti!”[1]

Dünyaya gönderilme; inananları temsilen Âdem-Havva ile kâfirleri temsilen şeytanın düşmanlığı meselesidir, ta ki iman-küfür mücadelesi başlasın. Kaldı ki bu, dünyaya iniş, onların hatalarına karşılık verilmiş bir ceza olarak anlaşılmamalı, zira Âdem’in (as) tevbeleri kabul edilmiş, Bakara 2/37-38 de açıkça bildirilmiştir.[2]

Bizi ilgilendiren husus, bir hatalı fiilin tercih edilip cüz-î irade ile işlenmesidir. Bu konuda söz konusu hatalarından dolayı her iki hazret tevbe dilemişler. Bakara 2/37-38. ayetlerle affedilme işinden bize çıkan husus ise, günah işlediğimizde tevbe etmeyi ve yapılan tevbenin kabulü ile o günahı hiç işlememiş gibi kabul edileceğinin müjdesidir[3] ki yapılan hata ve işlenen günahın ardından tevbe edilmelidir. Böylece bir manada irade, anlamını bulsun. Hem istiğfar ve tevbe, şer ve günaha meyli keser, muhtemel haddi aşmalara engel olur. Evet, ciddî ve samimî tevbe günahların silgisidir.

Hz. Âdem’in kesbi ile yapılan hata sebebiyle Cennetten ihraç kaderinde; istiğfar ile o hata silindi ve geriye kaderin gerçekleşmesi kalıyor ki kadere itiraz olmadığı gibi, kınanması dahi söz konusu olamaz. Kaldı ki birisi, öncesinden yaptığı hatasından dönmüş, kuldan özür, Rabbinden tevbe dilemiş ise artık onun kınanması yapılmamalıdır.[4]

Hadiste vurgulandığını düşündüğümüz bir husus ise, işlenen hatadan dolayı bir kınanması gerektiğidir, neticeden dolayı değildir. Katilin, maktulün ölümünden dolayı değil, işlediği cinayetten dolayı cezayı hak edeceğini unutmamak gerekir, ölümün yaratılması Allah’a ait bir keyfiyettir. O hâlde benzerî kıyas ve ders çıkarmalarda dikkat edilmesi gereken, hatanın kendisidir, yapılmaması dersidir, sonrasındaki işlemlere sebebiyet vermesidir. Hz. Âdem’in (as) cevabından cebrî bir anlayış çıkarmak da doğru olamaz. o; “Benim elimden bir şey gelmez. Allah böyle istedi, bende yasak meyveden yedim”, demiyor ki Cebrî yaklaşıma yol açsın. Hem, Âdem (as), yaptığı zellesine karşılık kaderi kullanması da anlaşılmamalıdır. Hz. Musa (as) da ceddini, doğrudan Cennet’ten ihraca sebebiyeti noktasından kınamayıp, dünyaya gönderilmesindeki hikmetin zikredilmesi noktasından sorduğu da anlaşılmalı.[5]

Ey Musa! Allah, Cennette her şeyi yemede beni serbest bırakırken yasak ağacın meyvesini yemekten men etti. Benim orada sorumlu olduğum, o yasak meyveyi yiyip-yememek idi.  Benim fiilim, neslimin yeryüzüne inmesi değildi ki sen beni onunla suçluyorsun. O hâdiseden sonra Cennet’ten dünyaya gönderilmem benim bu hatalı fiilime mukabil; “Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.” (A’raf, 7/24), diyerek, Allah; âdeta ‘Ey Âdem, senin o hatalı fiilin sebebiyle benim de sizleri dünyaya göndermem, orada iman-küfür mücadelesi içerisinde kullarımı imtihana tâbi tutmak, muradım vardır, mı, demek istedi?’[6]

Bediüzzaman, Cennet’ten ihraç, bir kısım âdemoğlunun da Cehenneme girmesine sebep olan bu hâdisenin hikmetini, vazifelendirme olarak yorumlar. Cennet’te kalsa idi manevî kalkınma olmaksızın makamı sabit kalacak idi ki o manadaki ibadeti melekler yapmaktadırlar ama esma-i İlâhîyeye kapsamlı bir ayna olma vazifesine fıtratındaki nefis ve cüz-i ihtiyârînin günaha düşkünlüğü sebebiyle Cennetten ihraç edilerek, getirildi, der.[7]

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki; insanlar kaderlerini ileri sürerek kendilerinin Allah katında günahlarından sorumlu olmamaları gerektiğini iddia edemezler. Allah, en doğrusunu bilendir.

Mehmet Çetin

12.08.2021 Yeni Foça, İzmir

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[1] Buhârî, Kader 11, Enbiya 31, Tefsir, Taha 1, 3, Tevhid 37; Müslim, Kader 13, (2652); Muvatta, Kader 1, (2, 898); Ebu Davud, Sünnet 17, (4701); Tirmizî, Kader 2, (2135).

[2] Mehmet Türk, Allah’ın Kelâmı Meâl, Tefsir, s. 224

[3] Kişi hakkında verilen hüküm ya da yapılan tevbenin neticesi hakkında bak. https://www.mehmetcetin.de/hukumler-hadler-gunahlari-affeder/

[4] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1488176

[5] Mahmut Sami Gülcü, http://mahmutsamigulcu.com/2020/11/30/adem-aleyhisselam-ile-musa-aleyhisselamin-tartismasi/; https://sorularlaislamiyet.com/hadiste-bildirildigine-gore-hz-musa-hz-adem-ase-insanlari-isledig-gunah-sebebiyle-cennetten-cikardin

[6] Ali Kurt, https://www.youtube.com/watch?v=NfOKzmD_mwA&t=1369s

 

[7] B. Said Nursi, Mektubat, s. 54

10 comments

  1. Rafet Kalyoncu’nun yorumu:
    Yazıyı okudum
    Oldukça ilginç bir mevzu..
    Doğrusu bu rivayetin sıhhat derecesini bilemiyorum, bu hadisi Ebu Hureyre’den başka rivayet var mıdır ona bakmak lâzım.
    Çünkü onun bazı rivayetleri sebebiyle Hz. Aişe ve Hz. Ömer tarafından ikaz edildiği kayıtlarda geçiyor.
    İki peygamber arasında böyle bir tartışma geçmesini onların makamı ile telif etmek zor olsa gerek.
    Hikmet-i İlâhi ve takdir-i Hüda ile vuku bulmuş hadisede Hz. Musa gibi bir peygamberin atasına hesap sorması nasıl izah edilebilir.
    Bu dünya imtihan için halk edildiğine göre Adem a.s. o meyveyi yemese idi insan nesli cennette mi devam edecekti..
    Cehennem boşuna mı yaratılmıştı..
    Buna benzer cevabı zor sorular ardarda gelir..
    Diğer taraftan o ayetin metnindeki “bazı” kelimesi esas alınırsa tercüme; “bazılarınız bazılarınıza düşman olarak…” şeklinde olur..
    Birbirinize ifadesi herhalde metne mutabık olmasa gerek.
    Meallerde maalesef gereken hassasiyet gösterilmiyor..
    Maamafih, böyle gayet ilmî meselelerle meşguliyetinizden dolayı zat-ı alinizinizi tebrik ederim
    Maasselâm..

  2. Av. Kadir Akbaş
    S.A Yazıyı okudum. Allah gayretlerinizi daim etsin. İtiraf edeyim zor bir konu. Üzerinde müzakere için de kendimi kifayetsiz görüyorum. İnşaallah ehil kişilerin katkısıyla mesele daha da olgunlaşır. Gençliğin kader konusundaki sorularına mukni cevaplar vermek açısından yazılarınızı çok ehemmiyetli buluyorum. İnşaallah bu çalışmalar Yeni Asya markasıyla da kitaplaşır. Selâm ve muhabbet ile.

  3. Halil Akgünler
    Mehmet Abi, yazınızı okudum “Ey Musa! Allah, Cennette her şeyi yemede beni serbest bırakırken yasak ağacın meyvesini yemekten men etti. Benim orada sorumlu olduğum, o yasak meyveyi yiyip-yememek idi. Benim fiilim, neslimin yeryüzüne inmesi değildi ki sen beni onunla suçluyorsun” bu cümlenin izaha ihtiyacı var https://www.saidnursi.de/hz-adem-ve-yasak-meyve/ bu yazıya bir göz atmanızı dilerim, çünkü Hz. Musa hz. Adem ile neslinin beraber yer yüzüne indiğini söylüyor, demek ki yasak meyve=insan nesli

  4. Mustafa Buharalıoğlu
    (Katilin, maktulün ölümünden dolayı değil, işlediği cinayetten dolayı cezayı hak edeceğini unutmamak gerekir)

  5. Hasan Hüseyin Çeşitçioğlu
    Bediüzzaman, Cennet’ten ihraç, bir kısım âdemoğlunun da Cehenneme girmesine sebep olan bu hâdisenin hikmetini, vazifelendirme olarak yorumlar. Cennet’te kalsa idi manevî kalkınma olmaksızın makamı sabit kalacak idi
    Hem cennet ucuz ve bu fıtratla değersiz sıradan olacaktı/ ülfet yüzünden.

  6. Abdullah Şahin
    Abi, kalemine ve gönlüne sağlık; Allah razı olsun, istifadeli bir yazı olmuş…

  7. Ramazan Çalışan
    Hadiste vurgulandığını düşündüğümüz bir husus ise, işlenen hatadan dolayı bir kınanması gerektiğidir, neticeden dolayı değildir. Katilin, maktulün ölümünden dolayı değil, işlediği cinayetten dolayı cezayı hak edeceğini unutmamak gerekir.Evet konun püf noktası bu cümlede saklı. İsm-i fâil, bir emr-i nisbî olan masdardan müştaktır. Yoksa bir emr-i sabit olan hasıl-ı bi’l-masdardan inşikak etmez. Masdar kesbimizdir, kàtil unvanını da biz alırız. Hasıl-ı bi’l-masdar, Hakk’ın mahlukudur. Mes’uliyeti işmam eden bir şey, hasıl-ı bi’l-masdardan müştak kılınmaz

  8. Orhan Alagöz
    Mehmet abi yazınızı okudum, güzel bir konu tebrik ederim. Kader mevzusunu güzel işlemiş siniz.rabbim çalışmalarınızı muvaffak kılsın, istifadelere medar olsun

  9. Mustafa Balıkçı
    Okudum, çok güzel yazmışsınız abi tebrik ediyorum Allah razı olsun

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir