Gelişen Şartların Getirdiği Güvenlik Kurumu Olan
SiGORTA
Hakkında İslamî Ölçüler Işığında Bir Değerlendirme
Önsöz
Kur’an; getirdiği, hayatın düzeni konusundaki esas kanunları itibariyle ayrıntılara girmeden bahseder ana kuralları. Bu eşyanın tabiatına son derece de uygun bir tarzdır. Ferdin uygulamasına yönelik kuralların en ince ayrıntısına varıncaya kadar teferruatı Kitabullah’da görse idik farklı tatbikata yönelen insanların hali nice olurdu acaba? Bu iş inanç-akide gibi konularda muhkemat tabir edilen konular şeklinde olmalı -ki Kur’an’da öyle- ve farklı uygulamayı ilgilendirmeyen konuların üzerinde olan iman birliği yani din olarak karşımıza çıkar.
İmanda birlik dinin ana direğidir. Bu imanın esasları Kur’an’da zikredilir. Bunların ardın-dan uygulamada ilk öğretmenimiz olan Efendimiz (asm) bu konuda numunedir. Tavsiye edilen O’nun (asm) hareketlerinin tatbikidir. Bu mutabakatta sünnet sevabı ise teşvik unsurudur. Ama unutulmamalıdır ki sünnete tabi olunurken akla hemen Resulullah (asm) gelmeli.”O böyle yapıyordu” nun ardından “Huzur-ilahi” akla gelerek bir huzur elde edilmeli. Böylece her hareketin sünnete paralelliğiyle huzur-u İlahiye yol açılmalı.
Bu düşüncelerin muharriki Kur’an idi. Evet Kur’an’ın ilk uygulamasını sünnette görüyoruz. Sünnetten farklı uygulamayı seçen sevabdan mahrum kalacak, şeklindeki açıklama aksine dindeki tekelciliği de ortadan kaldırıyor. İşte size rehber, dilerseniz peygamberinizi takliden hayatınızı düzenlerseniz mükafeten sevablara nail olacaksınız. Ama farklı uygulamalarla Kur’an’ın emrini yerine getirmek isteyenler de elbette olacaktır. Bunu da doğal karşılamak gerekir.
İşte etrafında döndüğümüz Kur’an “ayrıntı” değil “esas” kitabıdır. Buna rağmen ayrıntısı olan konu mutlaka farklı bir öneme binaen zikrediliyordur. Kur’an’da uygulama konusundaki ayrıntılar dinin peygamberi tarafından gösteriliyor ve uygulanıyor. Bundan daha tabii ve isabetli ne olabilir ki? İnsanların hayat tarzlarının, şartlarının farklı olması, iklim ve coğrafyanın getirdiği farklılıklar karşısındaki ayrı ayrı uygulamaların olabilirliği konusunu düşündükçe uygulamanın ayrıntısının Kur’an’da olmamasını daha iyi anlıyoruz.
Bütün bunların ardından Kur’an’da ve sünnette olmayan zamanın getirdiği yeni uygulama ve şartlarının olabilirliği öncelikle bizi iman konusunda kuşkuya düşürmemeli. Mutlaka bir hikmetinin olabilirliğini neden unutalım ki? Benim kitabımın ve sünnetimin esas alınması itibariyle bu esaslar çerçevesinde konunun kamuya malolması noktasından uygulamadaki yolun ne olması konusunda yol açıcı çalışmalar öncelikle ilim adamların olmalı. Bunun da tıkandığı zaman veya hakem tayini gibi kararın genellik kazanmasını da halka danışmanın manasında olan icma rehber olmalı. Şu ölçüler halkın ölçüleri değil midir? Kitap, halkın itikadının programı, peygamber inancın uygulanmasında halkın rehberi, fakih halkın ilim adamı, icma ise en nihayet halkın kendisi.
İşte sigorta önceki zamanlarda söz konusu değildi. 14.asrın başında İtalya’da deniz sigortası şeklinde ortaya çıkmıştır. Muhtevası itibariyle önceki sözleşmelere benzemeyen sigorta İslam tarihinde ilk defa Hanefi hukucusu İbn-i Abidin (1252/1836) tarafından gündeme getirilerek tartışılmış.
Öyle bir din ki uygulamanın doğallığını, insanların farklılığını, ve nihayet farklı coğrafyanın getirdiği farklı şartlardan doğan ayrı uygulamalara fırsat vererek normal karşılayan bir din.
Bahsedilen konuların değerlendirmesinde şu küçük ama önemli çalışmamızda duayı siz-
lerden, tevfik ve yardımı Rabbimizden niyaz ederiz.
Mehmet Çetin-Şubat/2004/Çiğli
Sigorta üç çeşittir.
1.Sosyal Sigorta: Devletin bütün vatandaşları kapsayacak şekilde yaptığı sigortadır. Sosyal dayanışmayı ve bütünleşmeyi sağlayan bu düzende vatandaşlarında yükümlülükleri vardır. Adil, dengeli,veli sıfatlarına sahip olması gereken devlet bu vesile ile de İslamın amacına uygun hareketle devlet-millet kaynaşması temin edilmiş olur.
Devletin Mecbur Kılması Cevaziyeti Gerektirir mi?
Devletin mecbur kıldığı bağ-kur, ssk, trafik sigortası, vs. gibi sigortalar amacına uygunluğundan mı caiz oluyor? Yoksa elimiz-kolumuz bağlı, başka alternatif yok, dolayısıyla mecburiyetten kaynaklanan bir açıklama ile mi caiz oluyor? Bu ikisi de doğru olmamalı. Bu çeşit sosyal sigorta özelliği itibariyle caiz ise zaten tartışılacak bir şey yok. Yok eğer devletin, yani bir gücün getirdiği mecburiyetten kaynaklanan bir kabullenme ise bunda hem rıza yoktur ve hemde şer’i lik yoktur. Eğer sosyal sigorta konu ve esasları itibariyle uygundur ama finan-sın değerlendirilmesinde ortaya çıkan endişeler insanı tereddüde düşürüyorsa bunu tartışmak gerekir. Bunları şöyle açalım. Toplanan primler, taahhüdü ve masrafi karşılamaya yetmeyeceğinden geliri artırıcı yollar aranmalı. Bu yol ülkemizde genellikle faiz ve çeşitlerinin uygulanması şeklinde olmakta. Bugün için zikredilen ssk, bağ-kur diyelim ki pirimlerin tasarrufunda bulunarak masrafını karşıladı ve bir miktar fazlalığı var. Nerede değerlendirecek acaba? Ticaret yaparak sermayesini artırmaya kuruluş kanunu ne kadar müsait ?
Sosyal sigortayı sorgulamayı şöyle sonlandıralım. Bütün konulara olumlu bakış açısından bakalım. Devlet vatandaşının velisi, koruyucusu, babası. Her türlü hakkın arkasında garantör. Sosyal sigortasıyla topladığı pirimleri vatandaşın her türlü ihtiyacına harcıyor. Artan parayı veya topladığı parayı meşru şekilde artırmanın yolunda. Eğer böyle olsaydı bu iş diğer sigorta kuruluşlarına ne gerek kalırdı ve nede vatandaş ve hatta devlet hiçbir problemle karşı karşıya kalmazdı.Bu da işin gerçek yüzü.
Sosyal yardımlaşmada kâr, amaç edinilemez. Dolayısıyla devletin bu sigortadan kazancı amaç etmediği sürece sosyal sigorta bu noktadan uygunluk arzediyor. Ömür boyu bu kuruma pirim yatıran kişinin hayatı boyunca aldığı yardımlarla hâlâ hakkı kalmışsa ölümünden sonra bu hak ne olacak? Burada kurum ve vatandaş arasında sözleşmenin olması gerekmez mi? “Ölümümden sonra bakiye hakkımın doğmasında varislerim veya kurum tahsile yetkilidir…” gibilerinden bir sözleşme… Bu konuyu bir hadisle bağlayalım: “Birbirinize karşılıklı olarak bağışta bulununuz, o zaman birbirinizi seversiniz.” [1]
2.Karşılıklı Yardımlaşma Sigortası : Günlük hayatta uygulanarak yaygınlaştırılması gereken bir sigorta, ama uygulama maalesef pek de yaygın değil.
Peygamberimizin gençliği döneminden beri uygulanan “akile” sistemi günümüzde de değişik şekilde uygulanır. Mesela bir okulda öğretmenler arasındaki yardımlaşma sandığı gibi. Bu sistemde yardımlaşma açık bir şekilde ortadadır. Kazancın paylaşımı sözkonusudur. Belirsizlik yoktur.
3, Ticari Amaclı Ücretli Sigortası :Bütün tartışma ve sıkıntılar bu sigortada yoğunlaşır. İlk konu ” garar” tabir edilen belirsizlik. Akitte; belirsizlik, akti geçersiz kılar. Ayrıca kaza konusunun ihtimalli olmasıyla “kumar”a yaklaştıranlarda var. Kuruluşun yardımlaşma değilde kâr amaçlı olması diğer bir konu. Kazancın paylaşıma açık olmaması… Toplanan pirimlerin nerede değerlendirildiği… Genellikle bu kuruluşlar bankaların yan kuruluşları. Ticari sigortalar için reassurans denilen sigortanın sigortası zorunluluğu olması. Bu da yurt dışındaki büyük sigortalara bağlanmaya kadar halkalar oluşturuyor. Sigorta edilen malda hasar olursa, pirimin yüzde 25 gibi katı bir tazminatın üstlenilmesinde garar, kumar,faiz gibi akdi batıl kılan unsurların olması ayrı bir konu.Kısa zamanda üyelik pirimi ödedikden sonra kaza pirimi alan kişi ile hiç kaza yapmayarak kaza pirimi alamayan kişiler söz konusu edildiğinde pirim alan kişinin ve kuruluşun haksız kazancının olması, pirim desteği alamayanın da hakkının yenmesi bir diğer tartışılan konu.Nisa suresi/29 da ” Ey iman edenler! Birbirinizin malını haram şekilde yemeyin; ancak karşılıklı rıza ile yapacağınız ticaret başkadır.” Ayetini bu konuda nasıl anlamalıyız?
Son zamanlarda dini hassasiyetin giderek kırılması kişilerin bu konuya meylini artırması ne kadar sağlıklı bir yaklaşım olabilir? Sosyal ve dayanışma esaslı sigortaların kabul görmesi bu çeşit sigortanın da kabulünü kolaylaştırıyor olması da tartışılır ve ilgili şüpheleri ne kadar bertaraf edebilir? Riskin paylaşılarak dağıtılıp bu sigortayı meşru kılmak isteyenler devamında gelecek tavizlere de gebe kalacaklar. Bu cümleden hareketle onlar faizin asli unsur olmadığını toplanan sermayenin artmasında kullanıldığını söyleyerek faizi aracı gibi kullandıklarını söylemeleri faize karşı hassasiyeti kırmakta. Ve hatta faizi aracı kullanan yönetimin hatası olarak değerlendirme-deler. Bunların hali; sineğin ısırmasından kaçarak damın kenarına gelip aşağı yuvarlanan insanın hali gibidir. Risk taşıyan malın riski sineğin ısırması benzetmesinde faize cevaziyet ise uçuruma düşmektir. Sineğin saldırısına çözüm damın kenarına gelmek olmamalı. Alınması gereken gerçek tedbirler daha akıllıcadır.
Yoğun bir risk ortamında yaşayan günümüz insanına yardımlaşma esaslı sigorta çözüm olarak duruken bazılarının da islami veya olması gereken sigorta oluncaya kadar kerhen mevcut sigortalara kayıt olunabileceği tarzındaki ifade veya fetvalarının ahiret sorumluluğu büyüktür ve takvadan, fetvadan uzak ifadelerdir. Dünyanın ve hayatın her yönüyle bir imtihan dünyası olduğu hiç unutulmamalı. Buradaki görevimizin takva yani emirleri yapmak, yasaklardan kaçınmak olduğu niçin unutuluyor acaba?
Sigortacı olmak, sigortalı olmak sorumluluktan ne kadar uzak tutabilir? Bir kurum veya kuruluşa ortak olmak oranın sorumluluğuna ortak olmayı gerektirmez mi? Evet,”Zaruretler memnu olanları mubah kılar.” kaidesi var. Ama buradaki zaruret ölümcül derecedeki zaruretler olduğunu unutmamak gerekir.
Şu imtihanın içerisinde “kadere iman” da esasdır. Biz yola çıkarken kendimize ait tedbirleri alarak çıkarız. Direksiyonda karşı tarafin kaza yapmasına sebep olmamaya kadar dikkatli oluruz. Bütün tedbirlerin ardından hala kaza olursa bunun kader cihetini düşünmek neden yadırgansın ki? Öncesinden yaptığımız nice hata-isyan ve günahlarımıza karşılık inşaallah bir keffarettir düşüncesinin kişiyi psikolojik olarak ne kadar check up (çekap) yaptığını düşündük mü acaba?
Aklı başında olan insan, ne dünya işlerinden kazandığına memnun ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor; insan da beraber gidiyor. Rabbimiz bizleri çok sıkı bir imtihan salonu olan şu dünyada çetrefilli sorular karşısında sabır ve sebatımıza kuvvet versin. Minderin dışına değil ortasına yönelmek nasip etsin. Sıkıntıların üzerine yürüyerek meşru savunmamıza kuvvet versin. Aksine hallerde üzerimize gelen sele karşı bizi koruyan sette delik açarak setin yıkılarak selin üzerimize gelmesine sebep olma hamakatına düşmekten korusun. Set olan takvamıza kuvvet versin. Delikler mesabesindeki sıkıntılara karşı dini esaslı çözümler nasip eylesin. Hayatının sonuna kadar Allahın emrinin aksine yaşayarak ölen insanın kaybını değil; takvalı hayatın sonunda inşaallah rızayı kazanan insanın kazancını nasip eylesin. Amin.
Faydanalınan Eserler
- İlmihal C. 2., İsam TDV.
- İslam Fıkıh Ans. C.5, Prof.Dr. Vehbe Zuhayli, Risale-Zaman.
- İslami Ölçülerle Ticaret Rehberi, Prof. Dr, Hamdi Döndüren, Erkam Yay.
- Sualli/Cevaplı Dini Bilgiler, Ahmed Şahin, Cihan Yay.
- Sualli/Cevaplı Fetvalar, Ahmed Şahin, Cihan Yay.
- Günümüzün Meseleleri Faiz Ticaret, İsmail Mutlu, Yeni Asya Yay.
Mehmet Çetin.
2004.Şubat.Çiğli
[1] İmam-ı Malik, Muvatta, Hüsn-ü Huluk,16
Selamünaleyküm.
Peygamber efendimiz zamanında sigorta varmıydı?Hz. Hatice’nin kervanları sigortalımıydı?
Bugünkü anlamda olmadığını biliyoruz.
Hz. Hatice’nin de kervanını aynı noktadan değerlendirebiliriz.
Lâkin mal ve canın emniyeti adına o günkü şartlarla tedbir alıyorlardı.
Devrin idarecileri, mal ve canın emniyetinin sağlanması ile mükellef oldukları için mevcut kanun ve imkânları çerçevesinde vazifelerini yapmakla mükelleftirler. İslâm, bu noktada belirsizliği değil, belirliliği; hukuksuzluğu değil hukuku tercih eder ve tavsiye eder, esas kılınmasını emreder.
Kısa çalışmamızda, mal can emniyetinin temel esaslarına dikkat çekerek, İslâmî hassasiyetin zedelenmeden zinde tutulmasına işaret ve teşvik ettik.
Selam, dua ve muhabbetlerimle. M.Ç.