Üstad Bediüzzaman, arefe günündeki güzel bir adeti şöyle hatırlatır: “Bizim memlekette eskide arefe gününde bin İhlas-ı Şerif okurduk. Ben şimdi bir gün evvel beşyüz ve arefede dahi beşyüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir.”[1]
Arafat’taki tekbirler için:“Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber’lerle nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden Allahu ekber dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o Allahu ekber kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların Arafat’ta ve iydde (bayramda) beraber birden Allahu ekber demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl (nesli) ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahu ekber kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-Arz ve Rabbü’l-âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.”[2]der.
“Evet, eğer namazların arkasında, hususan bayram namazlarında, bir anda Allahu ekber diyen yüzer milyon insanların sesleri, âlem-i gaybda ittihad ettikleri gibi, âlem-i şehadette dahi birbiriyle ittihad edip içtima etse, küre-i arz tamamıyla büyük bir insan olup, azametine nisbeten büyük bir sadâ ile söylediği Allahu ekber’e müsavi geldiğinden, o muvahhidînin ittihadıyla bir anda Allahu ekber demeleri, küre-i arzın büyük bir Allahu ekber’i hükmüne geçiyor.
Adeta bayram namazlarında âlem-i İslâmın zikir ve tesbihiyle zemin zelzele-i kübrâya mazhar olup, aktâr ve etrafıyla Allahu ekber deyip, kıblesi olan Kâbe-i Mükerremenin samimî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzıyla, Cebel-i Arefe diliyle Allahu ekber diyerek, o tek kelime, etraf-ı arzdaki umum mü’minlerin mağara-misal ağızlarındaki havada temessül ediyor.”[3]
Kurban olarak kesilen hayvanlara işarî bir müjdesi var: “Rahmân’ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda mücâhede işinde telef olan bir nefere şehâdet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, âhirette cismânî bir vücud-u bâkî vererek Sırat üstünde sahibine burak gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor.”[4]
Bayramlarda gaflete düşmeme konusunda ise: “Bayramlarda gaflet istilâ edip gayr-ı meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde, zikrullaha ve şükre çok azîm tergibat vardır. Tâ ki, bayramlarda o sevinç ve sürur nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.”[5] der.
Öncesinden İhlâs Sûresi’nin zikri ile başlayan hazırlık, teşrik tekbirleri ile küllîleşen zikirler, duyguları yüceltirken, tefekkürü enginleştirmelidir. Mütalâası ile zenginleştirilen hayal sahneleri, mahlûkatın halifesi ünvanıyla insan; Rabbin dergâhında, masivadaki zikirleri takdim ederken diğer yandan sosyal hayattaki birliktelik ve uhuvvete destek vermelidir. Bütün bunların yapılmasını sembolize eden kurbanı da telef olmayıp, sıratta burak hizmeti mertebesiyle mükâfatlandırılır.
Hangi sevincin içerisinde bulunursak bulunalım gayr-ı meşrû yola sapmamak için zikrullaha rağbet edip, onu besleyen ve gafleti dağıtarak kulluğa kuvvet veren tefsirleri ve özellikle Risale-i Nur’u okumaya ciddî gayret yapılmalıdır.
Bayramınız mübarek olsun.
Mehmet Çetin
30.08.2017 Bostanlı İzmir
[1] Şualar, s. 330 (On Üçüncü Şua)
[2] Şualar, s. 256 (On Birinci Şua/Sekizinci Mesele)
[3] Mesnevî-i Nuriye, s. 182 (Zühre/Dokuzuncu Nota)
[4] Sözler, s. 233 (On Yedinci Söz)
[5] Lem’alar, s. 435 ( Yirmi Sekizinci Lem’a)