Tesbitlerimize göre Hasbiye Ayeti Sözler’de 1, Şuâlar’da 38, Lem’alar’da 18, Mektubat’da 6, Mesnevi’de 6, Emirdağ Lah.’da 6 adet geçmektedir.[1]
Şuâlar’da (2005) diğerlerine göre fazlasıyla geçmesinin bir hikmeti ve sebebi olmalı. 16 âdeti Hasbiye Şuâ’sı olan Dördüncü Şuâ’da geçerken 22 âdeti de Şuâlar’ın muhtelif kısımlarında geçer. Şuâlar’ın müdafaalar kısmını incelediğimizde 17 adet geçer.
Şuâlar’ın kendi içindeki kısımlarda müdafaalarda 17 adet geçmesi şunları hatıra getirebilir. İnsan Hasbiyeyi en fazla hangi hâlinde okuma ihtiyacı hisseder? Elbette zor durumda kaldığındadır. Âl-i İmran’ın 3/173. “Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine, ‘insanlar size karşı ordu hazırladılar, o halde onlardan korkun’ deyince, bu onların imanını artırdı ve ‘Allah bize yeter. O, ne güzel bir vekîldir.’ dediler.” âyetinden sıkıntılı zamanlarda “Allah bize yeter. O, ne güzel bir vekîldir.” denilmesi anlaşılır.
Bediüzzaman ve Talebeleri 1943 yılında yüz yirmi altı talebesiyle sevk edilir. Harman sonu, kış öncesi bu mahkeme süreci başında Denizli Savcısının iddiaları çok ciddidir: “Bediüzzaman gizli cemiyet kuruyor, halkı hükûmet aleyhine çeviriyor, inkılâpları kökünden yıkıyor, Mustafa Kemal’e deccal, süfyan, din yıkıcısı diyor, bunu hadislerle ispat ediyor.” gibi bahanelerle fevkalâde sıkıntı yapılır. Yapılan savunmaların beraatla neticelendirilmesi uzatılır durur. Üstad, zehirlenerek ölüm tehlikesi geçirir. Zulüm, işkence ve ihanetler yapılır. İşte daha sıralanacak sıkıntılara mukabil âyetin emri ile Bediüzzaman ve Talebeleri Hasbiye âyetine müracaatla Rabb-i Rahimlerine sığındılar.
Hasbiye Âyeti (Âl-i İmran 3/173) mânâsında Tevbe Sûresinin 9/129. Âyeti de Hasbiye Âyeti manasını te’kid ve takviye eder. Şöyle ki: “Resulüm! Eğer -büyük bir şefkat ve samimiyetle kendilerine ders vermek istediğin- adamlar, yine de aldırmaz, senden yüz çevirirlerse, de ki: Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na dayanırım. Çünkü O, büyük Arş’ın, muazzam hükümranlığın sahibidir.”
Her iki âyetin ana konusu, kulun her hâlükârda Rabbine iltica etmesidir. Esbaba teşebbüsün ardından neticeyi Allah’a havaledir ve Allah’tan beklemektir. Sebeplere hakiki tesirin Allah’tan olduğunu bilip, O’nu vekil tayin edip, imanın alenen ifadesidir. İlk âyetteki aleyhteki propagandalar ile ikinci âyetteki yapılan tebligatı dinlememelerine mukabil imanı kâmil kulun yine Allah’ı vekil tayin ederek imanını ziyadeleştirme ifadesi olan“Allah bize yeter. O, ne güzel bir vekîldir.”i söylemesi gerekir.
İmanın artışından maksat nedir? İmanı tasdik edilmesinin ardından gelen mühim husus itaattir. İtaat nasıl ifade edilir? İmanın ziyadeleşmesi ile Hasbünallahi mânâsı kemale yükselir. Hadsiz hacata müptelâ, nihayetsiz düşmanın hücumuna hedef olan insan, “vahdehu” (O birdir) ifadesiyle başka şeylere müracaat etmeyip yani esasen onların da Rabbinin Allah olduğunu anlayıp, onların dizgininin Allah’ın elinde olduğunu bilip, bütün şirklerden arınıp, mülkü sahibine teslim mânâsını idrak ifadesi olan “Allah bize yeter. O, ne güzel bir vekîldir.” söylenip yaşanması ile marifetullahın basamaklarına yükselir.
Hayatımızın devamı, rızkımızın temini, düşmanların def edilerek korkulardan emîn olunması için hikmet sahibi Allah, kulunun önüne sebepleri yaratmıştır. Kul, ihtiyacının temininde bu sebeplere müracaat ederken, neticenin yaratılmasını sebebe değil Allah’a vermelidir. Âlemin sisteminin şifresi, sebebe müracaatta gizlidir. Bilgisayarın çalışmasındaki şifre, bilgisayar mühendisinin sistemin başlamasında kullandığı ve sadece sembolik görevi olan şeydir. Bilgisayardaki bütün cihazların ve programdaki bütün düzenin uygulayıcısı, yapıcısı değildir.
Hayat, şifrelerle devam edip giderken; Risale-i Nur’dan aldığımız malûmat ile ihtiyacın karşılanması, sıkıntıların defedilmesinde sebeplere müracaatın önünde ve arkasında Hasbünallahü ve’nimelvekil deriz.
Mehmet Çetin
20.09.2016 Bostanlı İzmir
[1] Risale-i Nur Külliyatı’nda Geçen Ayetler (2012), Mehmet Çetin, s. 80