İman ve teklif, kişinin tercih imkânı dairesinde bir imtihan ve tecrübedir. Bazı mühim konuların hikmeten sırlı olması sebebiyle bazı âyet ve hadislerde perdeli anlatılmaktadır. Bu nevi meselelerin zaman ve zemine göre ihtiyaç derecesinde yenilenen derslerini tekrarlamak lâzımdır.
Ahirzamanda yaşıyoruz. Tarih çapında büyük inkılâb ve felâketlerin yaşandığı tahribatlardan geçiyoruz. Resul-i Ekrem (asm), ahirzamanın fitnesinden ümmetini uyarır. Dehşetli fitne ve fesadlarıyla insanları korkutma, yıldırma ve aldatmalarla her şeyi yıktığı bir zamanın uzatmalarını yaşamaktayız.
Bu, öylesine bir tahribat ki yüzyıllardır sahip olduğumuz bütün değerlerin yıkımını netice veren ve yerine bedene uygun olmayan yabancı kanun ve âdetlerin ikâme edildiği bir felaket oldu.
Evet, geçen asrın ilk çeyreği, İslâmî âdetlerin temelinden sarsılarak en feci felâketleri netice veren inkılâbların yaşandığı bir zaman dilimi oldu. Bu tahribat, temeli hedef aldığı için dipten gelen sarsıntıların tesiri hâlâ devam etmektedir.
O zaman, bu tahribata karşı; asrın imamı ve müceddidi Bediüzzaman Hazretleri, Resul-i Ekrem’in (asm) manevî emri anlamındaki, “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılıç hükmünde i’caz-ı Kur’ân’ın (Kur’ân’ın mu’cizeliğinin) nurlarıyla mukabele edilebilir.” Hadisine uyarak öncesi düşüncesi olan dine hizmet için girdiği siyasî faaliyetleri terkederek, hiçbir dini ve dünyevi menfaate alet edilmeyecek şekilde iman ve Kur’ân hizmetine program olan Risale-i Nur’u telif ederek tamirata başlar.
Tamiratın içerisinde Beşinci Şuâ; darbelere, inkılâblara, felaketlere ve özellikle Süfyan’ın fitnelerine karşı, ehl-i imanın dikkate alması gereken izah ve çareleriyle en mümtaz makamdadır.
Süfyan; zekâvetiyle, ilmiyle, siyasetiyle insanların zaaflarını kullanarak aldatıp emri altına alır. Âlimleri ve saf müslümanları taraftar edip, dolaylı desteğini alarak az iken çok kuvvetinde görünür. Tahribatıyla büyük görünen Süfyan’ın, avaneleri sayesinde dördüncü döneminde dinin; siyasete, makama ve menfaate alet edilmesi ile önceki tahribattan geri kalmayacak zarar açar.
Her zamanın bir hükmü var. Şartlar, yerine geldiği zaman, iş geciktirilmeden yerine getirilmeli ve gereken ders ve tedbir alınmalıdır.
Menfaat, makam, mevki, iktidar ve istikbal peşinde olanlar; geleceğini, idealini Süfyan’a yanaşarak, ona sahib çıkıyormuş gibi gözükenler mazide olduğu gibi günümüzde de olabilir ve vardır.
Bu tarzın takiyye, taviz, teşhis veya taktik olarak yorumlanması mümkün. Bu yorumların, istikametli ve itidalli olması ya da olmaması ile de Nur Talebelerinin ince imtihanı sürmekte.
Lütfen dikkat!
Siyasetli cemaatlerin, Süfyan’ın aldatmasına düşme ihtimali kuvvetlidir. Siyasetsiz cemaatler de bu ihtimal ile sürekli karşı karşıyadır. Öylesine ki, onlar; kalbimiz Kur’ân, Peygamber, Üstad ve Risale ile beraberdir, ifadelerine rağmen bir şekilde kapıldıkları siyasî tarafgirlik sebebiyle kalb gözünü kapatarak mü’minler arasında ihtilâf ve düşmanlığa sebebiyet verdiler. Umumî belânın gelmesine, şiddetlenmesine yardımcı oldular.
Karşı tarafı suçlamadan önce enfüsî muhakemeyi sağlıklı yaptık mı?
Beşinci Şuâ’nın fiilî dersleri çoktandır tezahür etmektedir.
Mehmet Çetin
15.11.2017 Yeni Foça İzmir
Son derece büyük ve önemli bir konuya parmak basılmış. Hadiste bunun önemi ve büyüklüğü “Âdem’den kıyamete kadar gelecek en büyük fitne, deccal fitnesidir” ifadesiyle nazara verilmiştir. O dehşetli fitnenin İslâm içerisinde tezahürü ve temsilcisi de Hz. Ali tarafından SÜFYAN olarak tesmiye edilmiştir.
Diğer taraftan Beşinci Şua’daki bu deccal tehlikesinin anlamı ve kapsamı, geleneksel hâle gelen kabullerimizle, dondurulmuştur. Deccalizmin etkili enstrümanlarından kapitalizm ve dünyevileşmek olan sekülarizm es geçilmiştir. Halbuki “Bu iki cereyan hakkında ne düşünüyorsun?” sualine ” biri necistir diğeri ences. Tahir-i mutlak yalnız İslâmiyet’tir” cevabı üzerine analitik bir yorum ve yaklaşım yapılmamış ve kafa yorulmamıştır. Necis dediği sosyalizm ences dediği kapitalizm ve dünyevileşmedir.
Yine geleneksel algıyla dondurduğumuz diğer bir konu da dördüncü devredir. Biz bu devreyi yıllarca dördüncü rüknü olarak bildiğimiz Bayar dönemi olarak kabul ettik. Hâlbuki dördüncü devreyi sarıklı Cübbeli olarak günümüzde yaşıyoruz.
Objektiflerimizi ve algımızı bu açıya oturtmadan hâdiseleri anlamaya ve analize kalkışırsak yanlış sonuçlara varırız ve deccalin dâmına düşeriz. İşin en acı ve ciğersuz tarafı da alternatifsizliktir. işte tam bu noktada ve çaresizlik vahşetinde ne yapmam lazım sorusu mutlaka cevap bulmalı.
Bence…. Hizmet hiçbir zaman bu kadar ucuz ve kolay olmamıştı. Şu ortamda sıradan birisine din, iman anlatmaya kalksan sen Fetöcü müsün deyip dinlemiyor. Dolayısıyla teknik olarak ve ortam olarak bir şey anlatma imkânı elimizden alınmış ve bundan dolayı hesaba da çekilemeyiz. Peki şu hâlde ne yapmalıyım? Derdimiz, davamız iman değil mi? Evet. İşte o imani mevzuları yeni baştan Bismillah ile başlayarak okuyup, kendi imanımızı yenileyip muhafaza etmek ve Nur’un o tılsımlı, sihirli etki gücünü ve Mehdi’nin o dönüştürücü nefesini atmosfere üflemek. İlaveten onun okuduğu evradları da okuyup atmosfere üflemek yani üfürükçülük yapmak. Ümid edilir ki o üfürülen ve bir yerlerde depolanan Mehdi ve Mesihin dönüştürücü iman elektriği muhtaç gönüllere ulaşır ve bunun için dua eder ve bunu bekleriz. İşte bu ahval ve şerait altında yapabileceğimiz yegane hizmet budur ve uhuvvetimizin devamı için müfritane irtibattır. İşte en ucuz ve en bedelsiz hizmet şekli. Yoksa her bir araya gelişimizde siyasi ve dünyevi sohbetlere dalıp tarafgirlik vb krizlere kapılıp hem kendimizi hem uhuvvetimizi kaybedip kıyametin kopmasına fetva verdiririz.