Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek ve cemiyete topyekûn bir ferec (zafer) anlamında sevinç ve kurtuluşuna vesile olacak “Zat” ya da “Mehdi” beklentisi, çok zamandır bir ümid olagelmiştir.
Eski Said Dönemi Eserleri’nden Sünuhat’ta (1920) 2. Meşrutiyetin 1908 yılındaki ilânı evvelinde kuvvetli bir ümit ve itikat ile ehl-i imanın ümitsizliklerine çare bulmak adına “İstikbalde bir ışık var, bir nur görüyorum” diyerek müjdeler veren Bediüzzaman Hazretleri, devam eden satırlarda bu ışığı, siyaset âleminde ve Müslümanların içerisinde ve çok geniş bir dairede tasavvur ettiğini ifade eder. Lâkin, gelişen hadiseler ve âlemin gidişatı, verdiği müjdeyi âdeta yanlış yerde aradığını ikaz edercesine tekzip ediyor idi, der.
Enfüsî âleminde bu dert ile dertlenirken, keşfederek verdiği müjdenin tevili ve tabirinin iyi anlaşılmasına dikkat çeker. Tabir, doğrudan yorum; te’vil ise asıl sözü/lafzı muhafaza ederek varacağı muhtemel mânalardan birine yormak veya çevirmek anlamında olup aralarındaki ince sırrı ayırmak gerekir.
Te’vil, tabir ve tefsir yaparak ortaya koyduğu ve İslâm âlemi hakkında mutlaka iman cihetiyle daha ehemmiyetli olacağına işaretle Risale-i Nur’a dikkati çeker. Esas beklenilenin Risale-i Nur olduğunu, ancak geniş daire ve hassaten siyaset âleminde mesud ve dindarâne bir hayatın başlangıcı, müjdecisi iken, acele beklenilen (muaccelen) ışığı, o ertelenen (müeccelen) saadet zannederek eski zamanda siyaset kapısında aradığını tekraren söyler.
1911’de Şam’da verdiği Hutbe’de aynı ümidi, erken döneminde vurgular. Lâkin nasıl kırmızı perde ile siyah bir yere bakılsa, kara kırmızı görülür. Risale-i Nur elinde olan, kara siyaseti hedef kabul edip bakarsa elindeki kırmızı eserleri de kara yorumlar, siyasete alet ederek hata eder.
Halbuki bu zamanda ehl-i İslâm’ın en büyük tehlikesi imansızlık ve ahlâksızlıktan gelen tahribattır. Bunun çaresi ise düşülen noktadan ayağa kalkmak, imansızlık bataklığından iman Cennetine kavuşmakla mümkündür ta ki ahlâk kemale ersin.
Fereci, siyesette aramak, siyasetle aramak, siyasetli aramak Nur Talebesinin Risale-i Nur’dan almayacağı bir tarzdır. Zira böyle bir anlayış, Nur Risalelerinde yoktur.
Bediüzzaman’ın, “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılıç hükmünde i’caz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” Nebevî (asm) talimatı nasıl da unutulabilir?
12 Eylül darbesini takib eden dahilî bütün hücumlar âdeta bel altından vurarak, aynı yastığa ömür boyu baş koyanların nihayetinde kalbî yastıklarını ayırma acısı, gerçekten içimizi sızlatmaktadır.
Eserlerinde üzerinde titreyerek bahsettiği, koruduğu yeğeni Abdurrahman’ın, Süfyanın tuzağına düşmesinin günümüzde yansımalarını görmekteyiz. Beşinci Şua’nın fiilî dersleri çoktandır tezahür etmektedir.
Mehmet Çetin
29.11.2017 Yeni Foça izmir