Sadakatın en mükemmel numunesini Hz. Ebubekir’de (ra) görürüz. Onu “Sıddık” yapan hususiyeti kesinlikle sadakatı idi. Efendimizin karpuzu nasıl yediğini bilemeyen alimin biri, hayatı boyunca karpuz yememeyi kendine adet edinerek sünnete sadakatı bir şekli ile ifade eder. Nihayet hayatında çektiği yirmi sekiz senelik hapishane ve ızdırapları iki sünneti tatbik edemenin keffareti olsa olsa gerek diye yorumlayan Üstad bir başka şekli ile sadakatı temsil ve tatbik eder
Hayatımızda mürşid ve üstad kabul ettiğimiz insana sadakat, vazifemiz ve bağlılığımızın muktezasıdır. Ailesinin umumi adetine tabi olması da evlada yakışandır. Bu noktalardan üstad kabul ettiğimiz Bediüzzaman hazretlerinin eserlerini ısrarla okuyup, hayatımızda tatbik etmeye çalışıyoruz. Bütün bunları da sadakat adına yaparız. Zira eserlerinden aldığımız terbiye budur.
Risale-i Nur’un iman ilimleri konusunda başka eserlere ihtiyaç bırakmadığını, kendisinin ihtiyaç hissetmediğini ve bizim de hissetmememiz konusunda bizden sadakat beklediği açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Böylesi bir Üstadın sadakat beklemesi onun hakkı olduğu gibi, bize yakışan ve düşeni de elbette sadakattır. İstikbalden bir davetin vuku bulmasında aynı fikirlerini ifade edeceğini; olsa olsa bir iki yamalıkla yeniden anlatacağını söylediğini eserlerinde okuyoruz. Bununla; kendine sadakatının derecesini, fikirlerine bağlılığının istikrarlı ve istikametli vaziyetini idrak ediyoruz.
Şimdi yevmi hayatımızda en ziyadesiyle kullanılan kelimeleri, “Üstadım, kullanmış mı?” süzgecinden geçirmeliyiz. Tıpkı fikriyatımızın Üstadın fikri ile paralellik arz etmesine itina göstermemiz hassasiyetinde.
Risale-i Nur Enstitüsünün internet sahifesinde “arama” kısmında bu araştırmayı yapabiliriz. Mesela “sorun, amaç, tüm zamanlar, yönelik, yararlanmak, aşama, problem, örnek,vs” gibi kelimeleri Üstad’ın kullanıp kullanmadığı nev’inden tahkikat yaparak mümkün olduğu kadar kullanılan kelimeleri Risaleden kullanmaya gayret ederiz.
Biz bu mesaimizde külliyatta Üstadın kullandığı ve kullanmadığı kelimelerin hepsini tesbite muktedir değiliz, o daha çok ehlinin işidir. Buradaki maksadımız bir tesbit ve bu hakikata bir işarettir. Dolayısıyla dilimizin muhafazası ile beraber, ecdadın malumatlarının, tecrübelerinin idrakinde mani olan kelimelerin kullanılmamasına dikkat çekmektir.
Hayâtımızın en mühim vazîfesi Risâle-i Nur’u neşretmek ile îmânımızın tercümanı olan dili kullanmayı bir arada te’lif ederken çok hassas olmalıyız. Risâle-i Nur’un; tavr-ı esâsîsini bozmadan ve rûh-u aslîsini rencîde etmeden Külliyâttaki îzah tarzlarıyla anlatırken istîmâl ettiğimiz dil ve kelimeler de elbette nur ve nûrânî olmalı. Yâni âdetâ rûhu olan kelimeleri istîmâl etmeliyiz.
Her Nur Talebesi Külliyattan okuduğunu anlarken elbette Kur’anî kelimeleri kullanarak hazmetmeli. Ancak başkalarına anlatırken ferdi farklılık gereği kullanılan cümleler, kelimeler değişik olacak. İşte burada hassas olmamız gereken Nur Külliyatındaki çizilen, kullanılan dairenin dışına çıkmadan tebliğ ve izahımızı yapmalıyız. İzahlarda günümüzdeki kullanılan kelimeler ancak yardımcı olması, karşımızdakinin rahat anlayacağı ve kullandığı kelimeleri onun anlamasını temin etmek niyetiyle emaneten belki kullanılabilir. Ama bunlarda hassasiyet çok mühim. Her şeyin vasatı olduğu gibi kullanılan kelimeleri tercihde de vasatı takib edebilmeliyiz. Cesed için ruh, elbise için cesed feda edilmemeli.
Bu mevzuda eski abiler daha fazla hassasdırlar. Onlar bizim için numunelerdir. Bu abileri dikkatle dinlediğimizde kullandıkları kelimelerin Risaleden kelimeler olduğu hemen anlaşılmaktadır.
Umuma ve cemaate hitap eden, yazan abiler de bu noktadan çok dikkatlidirler. Dinleyicinin ve okuyucunun teveccühü için özden fedakarlık yapmadıklarına şahit olmaktayız. Bunlara teşekkür borçlu olurken, bir kısım kardeşlerimizi de ikaz etmek bu sütunlarda bir vazife olsa gerek. Yazı ve konuşmalarında kullandığı kelimeler ile hiç de Risalenin ruhuna münasip düşmeyen, soğuk, ruhsuz ve uydurukca kelimeleri kullanarak insanların kabulünü beklemek hatasına düşmektedirler.
Kullanılan kelime insanın aynasıdır. Kelime manaların suretidir. İçimizden geçen manalara, kullandığımız suret olan kelimeler ile içimizi dışa aksettirmiş oluyor, fikriyat ve zikriyatımızı bir nev’i ifade ediyoruz. O halde kullandığımız kelimelere azami dikkat ederek sadakat çizgisinden uzak düşmemeye dikkat etmeliyiz. Lafzımız manamıza mutabık olmalı, mütemmim olmalı. Suret için sireti, lafz için manayı, daha kolay anlasınlar için Kur’anî menbalı kelimeleri terketmek isabetli olamaz.
İmanî konularda kullanacağımız kelimeler ile günlük hayatımızdaki kullanacağımız kelimelerde farklılık olabilir. Ama bu; Risaledeki kelimeyi tercih etmek yerine kullanma tarzının dışına çıkmak; zamanenin icadı, ne olduğu belli olmayan çoğu tuzak, uydurukca olan kelimeleri de hizmete vesile olacak diye zannedilen maslahata binaen kullanabiliriz demek değildir. Bu tarz Risale-i Nur’un ruhuna zıttır. Sadâkate münasip düşen bir hareket değildir.
Bu konu önceki yazılarımızda da ifade edilmişti. Ehemmiyetine binaen bir daha ifade ederek kardeşlerimizin azami derecede dikkatli olmalarını hatırlatalım dedik.
Merhum Zübeyir abinin “Düşün, söyle. Evvel düşün, sonra söyle. Muhakemesiz sözler kırıcı ve dağıtıcıdır.” ifadesiyle evvela düşünmeliyiz, kullanacağımız kelime fikrimiz ve zikrimiz açısından fevkalade mühimdir. Tercihimizi istikametlice yaptıktan sonra kelimemizi kullanmalıyız.
O halde şimdi kendimize soralım; kullandığım kelimeleri Üstadım kullandı mı acaba?
Mehmet Çetin
08.05.2011-Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir