Risale-i Nur ile iman ve Kur’ân’a hizmette, kişinin ferdî hayatındaki devreleri çok dikkat çekici olduğu gibi kritiktir de.
Şöyle ki;
İlk devre heyecanlı olup taklitlerle doludur. Okunan hakikatleri dinleyen ruh, büyük haz duyar, heyecanlanır lâkin muvazeneli hareketten ziyade ifrat ve tefrit hatalarına açıktır.
İkinci devre ki okumaya başlanıldığı, hakikatlerin yavaş yavaş sindirildiği ve hayata tatbike geçildiği dönemdir. Okundukça muhabbet ziyadeleşir. Rahmetli Ceylan Çalışkan Ağabeyin tabiriyle, “Evinde tavuk pişer, fakat o medresede çorbaya koşar. Evinde kuş tüyü yatak vardır, o dershanenin kırpıntı yatağına gelir.”
Sebat devresi üçüncüdür lâkin en tehlikeli hâllerin zuhur ettiği dönemdir. Bu dönemde öncelikle sebat edilmesi gerekir iken muhteremin mübarekliği tutar. Okumasını, ders ve sohbetlere gelmesini ilk kıran ülfettir. Yeni şartların, olumsuzmuş gibi görünen durumların fetvasıyla ya da gerekçesiyle ilk iki dönemdeki alışkanlıklar sıradanlaşır. Okumalarıyla anladığını düşündüğü malûmat -nefsinin içeriden ifsadıyla-onu bir nevi ilmî enaniyete sevk eder. Haklı olduğunu zannettiği hususlarda meşveretle alınan kararları eleştirerek yön verir.
İçtimaî ve siyasî konulardaki kararları anlayamadığı gibi eleştirir de. Gizliden gizliye süflî arzuları depreşir. O arzulara kaçamak uyması, sebat dönemindeki ana kırılmaları ortaya çıkarır. Birinci Lem’a’da bahsedilen, işlenen günahların başkaları tarafından haberdâr olunmasının farkına varılması, irtibat ve sebat ipinin zayıflayarak kopmasına kadar gidebilir, Allah korusun.
Böylesi dönemde o kişinin dost ve kardeşlerinin yapıcı, kucaklayıcı davranışları çok önemlidir. Bu sıkıntılı dönemin az zayiatla atlatılmasında evvelâ kavlî ve eğer mümkünü varsa fiilî duâlarla yardım edilmelidir. Rahatsız edilmeden, ziyaretlerle irtibat tesis edilmelidir. Hata ve yanlışları kesinlikle başa kakılmamalıdır, dile getirilmemelidir ve mümkünse hatta hissettirilmemelidir. Zira o kardeş, kusurunu biliyor, rahatsız da zaten, yapılan en küçük yeni tenkid, kurulmak istenen yeni münasebetin tekrar kopmasına sebebiyet verebilir, aman dikkat!
Çeşitli programlara dâveti vesile ederek, kır toplantılar, geziler gibi doğrudan merkezî olmayan konularla irtibatın ısıtılmasına gayret edilmelidir. Onun mevcud durumu hiç dile getirilmeden, sanki ara vermemiş gibi, aylarca berabermişiz gibi sohbetler yapılıp, onun olduğu zeminde konular yavaş yavaş sindire sindire, (tabiri caizse kızım sana diyorum, gelinim sen dinle zaviyesinden) açılarak işlenebilir. Yara, hiç deşilmeden, hissettirilmeden tedavi edilmelidir.
Bu hâlin, en müstakimlere bile ârız olabileceği, buna karşı nefis ve şeytan ile sürekli imtihan içerisinde olduğumuzu, bu fırtınanın atlatılmasının ancak cemaat içerisinde bir şekli ile bulunup, sebat ve sadakatle devam edip, sohbet ve dersleri mümkün olduğu kadar takip etmekle mümkün olacağı bahsedilmelidir. Bahsedilen konuları, alınan kararları uygulamakta bazan nefis ve aklımız itiraz edebilir, bu, ihtimal dâhilindedir. Ancak bu nevi durumların, meşveret ortamlarında görüşülmesinin, bizi gıybet ve dedikodudan koruyacağı ifade edilebilir. Ayrıca alınan kararların konularında bilgi sahibi olmayabiliriz, idrak etmekte şahsî malumatımız yeterli olmayabilir, bu durumda meşverete uymamız bizi sorumluluktan kurtarmaktadır, zira meşveret etmek ayet ile emredilmektedir, gibi hem hakikî bilgi ve hem de onu psikolojik olarak ikna edici, rahatlatıcı yaklaşım yapılmalıdır.
Dördüncü ve son devre izahtan varestedir ki yine bu dönemi Ceylan Ağabeyin tavsiyesiyle noktalayalım: “Sadâkat devri, en son merhaledir. Arabistan’dan Kutb-u A’zam da dâvet etse, hürmet eder, fakat yine Risale-i Nur’a koşar.”
Rabbim; heyecanlarımızı itidalli, muhabbetimizi muvazeneli, sebatımızı meşverete teslimiyetli ve sadâkatimizi istikametli eylesin, âmin.
Mehmet Çetin
27.08.2018 Yeni Foça İzmir