Şahs-ı manevî temel esaslar ile takviye edilmeli

Avatar photoPosted by

                                                                                                                                       Şahs-ı manevî tahlilleri-3

Hürriyetin fıtrî ve meşru sınırlarında tesis olan şahs-ı manevînin ruh ve muharriki ihlâs olduğu gibi uhuvvet ve muhabbet ile takviye dilmelidir. Uhuvvet ve muhabbetin en kâmil manada tatbiki noktasından hareketle ehl-i imanı bir biri ile bağlayan bağları irtibat ile tazeleyerek, dinsizlik ve fesada karşı da diğer semavî din mensupları ile de münasebetlerini tevhid akidesi esası çerçevesinde yapıcı girişimlerde bulunmalıdır.

Şahs-ı manevînin omurgası tesanüd ile doğrulur, ittihad ile ayağa kalkar ve ittifak ile kaim olur. İhtilâfın körükleyicisi enaniyet, şahs-ı manevînin en zayıf damarıdır, en hassas olduğu husustur ve en ziyade takviye edilmesi gereken ise o buz parçası nev’indeki enaniyeti “biz” havuzunda eriterek bütün kalb ve vicdanlarda yer edilmesidir.

Zikredilen vasıflara istiğnayı mutlak manada ilâve etmek gerekir. Zira Nur’un şahs-ı manevîsi yabanî ellerden müstağni durması ile veya kimsenin minneti altına girmemesi ile bilinir, tanınır ve öyledir de. Aynı zamanda metanet vasfı de eklenmeli ki metanet, sadakat ile beraber alınan meşveret kararlarına ‘ama’sız, ‘fakat’sız itaat etmekle test edilir.

Meşveret, şahs-ı manevînin her şûrada yeniden ihya olduğu, meşruiyetin tahkim edildiği, samimiyetin perçinlendiği, olmazsa olmaz bir temel esastır. Eskiden falan ağabey, filan ağabey var idi, şimdi artık meşveret ağabey var.

Meşveretin ilk düşmanı infiradî harekettir ve bunun devam ettiricisi ise meylü’t-teveffuk (üstün gelme arzusu) hücuma geçer. Bu, aslında istibdadın gizli çeşididir. Himmetin ayağını kaydırmadan hemen ihlâsı kuşanmak ve her ne yapılacak ise Allah için yapmak elzemdir. Himmeti istikametli, istikrarlı kılmak sabır ve hikmetli hareket etmekle mümkündür. Tasavvur-u şahsi denilen “bana göre” büyür, büyüdükçe “tek düşünce” istibdadının ardından “tek adam” belâsı kılıcını çeker. İşte bunun dahi ilacı ve ıslahı meşveret ile mümkündür. Evet, söz, meşverette olursa ibadet, dışarıda olursa dedikodu ve gıybettir. Müspet hareket, meşveret ile mümkündür. Asayişi netice vermeyen, iman hizmeti dahi olsa müspet değildir. Dâhilî münakaşaya girmemek, müspet hareketin gereği olduğu gibi, uhuvvet ve tesanüdün de gereğidir.

İnsaf düsturunu kendine rehber edinen şahs-ı manevî azası Nur Talebesi, îsar hasleti gereği kendisi yardıma muhtaç olduğu hâlde kardeşinin imdadına koşar. ‘Senin de benim de mesleğim güzeldir, haktır’, der, ‘hak sadece benim davamdır’, demez.

Kuvvet mutlak manada şahs-ı manevîde olmalıdır ki aksi halde şahıslara dağılıp, istibdat yer alır, her mahalde ağalar türer. Bu vaziyet ise, hürriyeti ve meşruiyeti esas alan için bir yıkımdır. Şahs-ı manevî ne kadar kuvvetli olursa, aldığı kararın etkinliği ve yaptırıcılığı da o derece kuvvetli olur. Ve hiçbir ferd, şahs-ı manevînin kuvvetini su-i istimal edemez, etmemelidir. Cemaat içerisindeki yorum farklılığı bu kuvveti kırmamalı. Bu kuvveti kıran ya da kötüye kullananın ıslahı mümkün olmaması hâlinde müşavere ile tardı, şahs-ı manevînin sıhhati açısından elzemdir. Islahı mümkün olana ise tövbe kapısının açık olmasına işaretle bu kabiliyetlerin tecrübelerinden de istifade edilmelidir ki, ona harcanan zaman kaybedilmemeli.

Üstadın ‘tebâyün-ü efkâr’ ve ‘tehalüf-ü meşârib’ dediği fikir ve hareket tarzı farklılığında sadakat kaplı anûdâne ısrar, İslâmî ahlâkı ve medenî münasebetleri da sarsan bir hastalıktır.

Her hâlükârda şahs-ı manevî merkezli hareket, bu hususta istikametli ve istikrarlı bir tarzdır. İnsanın en zayıf damarı olan hubb-u cahtan (şöhret) uzak durmalı ki, Üstadın en ziyade endişe ettiği damar da budur.

Bahsedilen vasıflara ilave edileceklerle beraber her biri şahs-ı manevîyi besleyen, ayakta tutan esaslardır.

Mehmet Çetin

05 Temmuz 2020 Yeni Foça İzmir

 

One comment

  1. Tebrikler. Çok güzel bir tahlil ve aynı zamanda çok güzel bir telif olmuş. Şerh, izah ve tanzimi de bihakkın ifa ve ifade etmiş.
    Ancak, şahs-ı manevi muhakkak ki fevkalade önemli. R. N. da o şahs-ı maneviyi temsil eden şahsın da önemli olduğuna yapılan vurguyu da unutmamak lazım. Bir de Hz. Üstadın bu mevzuda endişe ettiği en mühim tehlikenin hubbu cah değil de, enanayet olduğunu hatırlıyorum. Kardeşlerim çok dikkatli olun. Ehl-i dünya sizi enaniyette vurmasın…. ikazı var… Bir de menfaat-i maddiyeden gelen rekabet hissi… akıl, kalb ve ruhun hükmüne rağmen kendi hükmünü icra etme tehlikesi…
    Bizim muhterem ve şimdi şifa duasına ihtiyacı olan abimizden meşveret hususunda şöyle bir ders almıştım:”Kardeşim meşverette kerâmet vardır.. Defaatle meşveretten çıkan benim fikrime muvafık olmayan kararlar olmuştur. Fakat meşverete olan inancım gereği o kararın %100 doğru olduğuna (halbuki %100 yanlış olduğunu görüyorum) inanarak onunla amel edip uygulanmasına tam bir samimiyetle çalışıyordum ve neticede o %10 yanlış olan karar hayra tebdil oluyordu… defaatle böyle oldu… O yüzden diyorum. Meşverette kerâmet vardır.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir