Na’büdü Mütalâaları-18
Efendimizi (asm) ihtiyarlatan âyet namıyla meşhur olan bu âyetin bize bakan tarafı da olmalı ve vardır. O’na (asm) bakan tarafını O, (asm) yaptı ama ben, bana bakan tarafını yapabildim mi diye sorarım bu ayeti hatırladıkça…
“Sen insanları tevhide dâvet et. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma. Ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği bütün kitaplara inandım ve aranızda adalet etmekle emrolundum. Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir. Hak ortaya çıkmış, aramızda münakaşaya hacet kalmamıştır. Allah bizi bir araya toplayıp hükmünü verecektir. Dönüş ancak O’nadır.” Şura 15.
Âyetin ortasında bulunan “…Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir…” ifadeleri ile Rabbenâ mütalâasına dâhil olan bu âyet muhtevasında fevkalade hakikatleri ihtiva etmekte.
Her ne olursa olsun “Sen insanları tevhide dâvet et.” Bu davette ve hayatında ise “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” Seni dalâlete düşürmek isteyenlere dikkatli ol ve “Onların heveslerine uyma.” Sıkıldığında ise “de ki: Ben Allah’ın indirdiği bütün kitaplara inandım ve aranızda adalet etmekle emrolundum.” Kendilerinin de inandıkları ifadeye başladıklarında ise “Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir.” diyerek tevhide davet et. Kendilerinin masum ve kalplerinin temiz ve dolayısıyla hareketlerinde sorumluluğu almadıkları zaman ise “Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir.” Diyerek herkesi hareketlerinin sorumluluğuna davet et. Artık anla ve anlat ki “Hak ortaya çıkmış”. O halde “aramızda münakaşaya hacet kalmamıştır.” diyerek insanları ikna edip, “Allah bizi bir araya toplayıp hükmünü verecektir.” deyip, neticede ise “Dönüş ancak Onadır.” diyerek hükmü Allah’a bırakman gerekir derim, kendime. Böylece âyetin bana bakan tarafını bir daha tekrarlamış olurum.
Ne dersiniz siz de kendi adınıza tekrarlar mısınız?
Üstadım ise bu âyeti kendine ve Risale-i Nur hizmetine bakan tarafını Birinci Şua’ın İkinci Ayetinde işaret eder. Hûd Suresinin 105 âyeti ile Şûra suresinin 15.âyetlerinden iki adet ebced- cifir hesabı ile 1303 (1887) tarihi ile kendisinin tahsile başladığı tarihe işaret ettiğini söyler. 1309 (1893) ile de “ harika bir surette, pek az bir zamanda ilimce tekemmül etmesine, tahsilden tedrise başladığı ve üç ayda bir kış içinde on beş senede medresece okunan yüz kitaptan ziyade okuduğu ve o zamanın o muhitte en meşhur ulemasının yanında o üç ayın mahsulü on beş senesinin mahsulü kadar netice verdiği çok mükerrer imtihanlarla ve hangi ilimde olursa olsun sorulan her suale karşı cevab-ı sevap vermekle ispat ettiği aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen Risale-i Nur’un istikametine işarettir.” der.
Âyette geçen “bütün kitaplar”dan maksadın Allah’ın indirdiği kesin ve değişmemiş olarak bilinen bütün kitaplar demektir. Yoksa şu an insanların elindeki muharref olan değildir. Ayrıca insanlar âyette geçen hükümlerin bazısına inandım bazısına inanmadım der. Böylece hem âyet ve hem de kendi inançları arasında kendilerince bir isim koyarak orta bir yol tutmak isterler. Buna mukabil âyet adalete işaret eder. Zira bizim Rabbimiz, onların da Rabbidir. Rab aynı olunca husumete gerek yoktur. Zaten herkes kendi amelinin hesabını verecektir. O halde herkes başkalarıyla uğraşmayı bırakıp kendisiyle alakadar olmaya, işine bakmaya başlasın.
Bu ayette geçen Rabbenâ ifadelerinin hatırlattıkları kısaca bunlar olmakla beraber kanaatimizce ayetin can alıcı kısmı ise “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ifadesidir.
Bir başka Rabbenâ Mütalâasında buluşmak üzere…
Mehmet Çetin
19.11.2011-Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir