Risale-i Nur’da “olmasaydı” ifadelerinin kaderî tahlili
- Zıddı ve mefhum-u muhalifi noktasından olmasaydı ifadesinin mütalâası
Risale-i Nur’da, “olmasaydı” kelimesinin kullanımını mefhum-u muhalifi noktasından da değerlendirmek icab eder. Anlatımda, zaman zaman müracaat edilen ve bir durumun zıddı olan bir başka durumdan hüküm çıkarma manasını taşıyan bir yorum metodu olan mefhum-u muhalif, anlatıma ayrı bir hareket getirdiği gibi, zihni, kıvraklığa da teşvik eder.
İşte buna bir misal olarak mütalâası yapılacak metin şudur:
“İ’lem eyyühe’l-aziz! Cenab-ı Hakkın atâ, kaza ve kader namında üç kanunu vardır. Atâ, kaza kanununu; kaza da kaderi bozar. Meselâ: Bir şey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kaza demektir. O kararın iptaliyle hükmü kazadan affetmek, atâ demektir. Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kanununun kat’iyetini deler. Kaza da ok gibi kader kararlarını deler. Demek, atânın kazaya nisbeti, kazanın kadere nisbeti gibidir. Atâ, kaza kanununun şümulünden ihraçtır. Kaza da kader kanununun külliyetinden ihracıdır. Bu hakikate vakıf olan arif, “Ya İlâhî! Hasenatım senin atândandır. Seyyiatım da senin kazandandır. Eğer atân olmasaydı helak olurdum.” der.”[1]
Bediüzzaman, bu ifadeleriyle atâ kanununa dikkat çekmek ve onun ehemmiyetini öne çıkarmak için atân olmasaydı ifadesini kullanmıştır.
Atâ kanunun icrası ile vuku bulan hâdise üzerinden yapılan genel bir değerlendirme ile yeniden atâya dikkat çekilir, onunla tecelli eden İlâhi rahmet nazara verilir. İş bu atâ ile zuhur eden karar değişikliğine vesile olan hasenata devama, bir başka noktadan baktırır.
İtikadî istikamet göstermek maksadıyla Cebrî ve Mutezile mezheplerinin hatasına mukabil, olması gereken doğru itikad ve yapılması istenilen davranışa işaret eden, olmasaydı manasında kullanılan ifadeler vardır.
Mütalâası yapılacak bir başka metin şudur:
“Kısmet ve kadere itiraz hükmünde olan şekvalar ve “Böyle olmasaydı şöyle olmazdı.” diye birbirinizden gücenmeyiniz. Ben anladım ki, bunların hücumundan kurtulmak çaremiz yoktu, ne yapsaydık onlar hücumu yapacak idiler. Biz sabır ve şükür ve kazaya rıza ve kadere teslim ile mukabele ederek tâ inayet-i İlahiye imdadımıza gelinceye kadar, az zamanda ve az amelde pek çok sevab ve hayrat kazanmağa çalışmalıyız.”[2]
Cebriye ve Mutezile’yi Ehl-i Sünnet istikametinden ya da ifrat ve tefriti vasat çizgisinden saptıran bir noktaya dikkat edilmelidir. Neticenin hâsıl olmasındaki sebeplerden birinin yokluğundan yapılan yorumla o neticenin olmayacağını ya da olacağını iddia etmek kaderî bir hata olur. Meselâ Kader Risalesi’nde geçen; “Cebriye der: Tüfek atmasaydı yine ölecekti. Mutezile der: Tüfek atmasaydı ölmeyecekti.” ifadesini ele alalım.
Mehmet Çetin
29.11.2022 Yeni Foça İzmir
[1] Said Nursi, Mesnevi, s.226; Üstadın burada aktardığı ata-kaza meselesine ait söz, Şeyh Abdülkadir-i Geylani’ye aittir. (Mecmuatü’l-Ahzâb, Nakşibendi cildi, s. 443.)
[2] Said Nursi, Şualar (YAN, 2017), s. 340