Sırat-ı müstakim Konusunda
Fahreddin Razi’nin vefat yıldönümü münasebetiyle
Düşünce ve eserleri ile 12. Asrın müceddidi Fahreddin Razi’yi vefatının (06.07.1209) yıldönümünde rahmetle anarken Fatiha’daki “sırat-ı müstakim” konusunda
Bediüzzaman ile beraber ve farklılıklarını teberrüken hatırlayalım.
İstikametli yolun esasları konusunda her iki müceddidin benzerlikleri ve farklılıkları konusunda Razi, şeytanın insana üç yol üzerinden nüfuz edebileceğini ifade ederek mevzuya girer. “Bunlar şehvet, gazap ve hevâdır.”[1] Bediüzzaman ise insanın bedeninde bir şey yapmak için konulan şehvet, gadap ve akıl duygularını ifrat-vasat-tefrit şeklindeki üç kullanımını zikreder. Bu üç duygunun istikametli kullanımı ise “ şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hülasasından hâsıl olan adl ve adalete işarettir.”[2]
Razi sıraladığı üç şeyin birbirinden gittikçe daha fena olduğunu anlatır. “Şehvet, hayvani; gazap, parçalayıcı ve hevâ da, şeytanidir. Buna göre, şehvet bir afettir. Ne var ki gazap ondan daha büyüktür. Gazap, bir afettir, ne var ki, hevâ ondan daha büyüktür.”
Namazın bütün edepsizlikleri temizlediğini bildiren ayetten[3] medet alarak “fahşa” dan murad şehvet eserleridir. Ayetin devamında gelen “münker” den maksat, gazap eseridir, “bağy” dan maksat ise hevâ eserleridir. Buna göre insan, şehvet ile nefsine, gazap ile başkasına zulmetmiş olur, hevâ ile de zulmü Cenab-ı Allah’ın celaline taşımış olur.
Razi hadise dayanarak hevâ affolunmayan zulmün kaynağıdır, peşi bırakılmayacak zulmün menşei gazap, Allah’ın affetmesi beklenen zulmün kaynağı ise şehvettir. Hırs ve cimrilik şehvetin; kendini beğenme ve kibir gazabın; küfür ve bid’at ise hevânın neticesidir. Bu altı özellik insanda olduğu zaman yedinci olarak haset meydana gelir. Haset de kötü ahlakın zirvesidir. Şeytan kınanmışların en kötüsü olduğu gibi Felak suresindeki “Haset ettiği zaman haset edenin şerrinden sığınırım.”, dersini verir. Nihayet şeytana ait bütün kötülüklerin zirvesinde vesvese vardır, der.
Bediüzzaman, sürekli değişikliklere maruz olan bedende ruhun yaşayabilmesi için şehvet, gadap, akıl duygularının yerleştirildiğini ifade eder. Fıtri olarak bu üç duygunun sınırsız olduğunu ifade ile tefrit, vasat ve ifrat şeklindeki üç kullanım şeklinden misaller getirir.
Şehvetin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helale ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları payimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helaline şehveti var, harama yoktur.
Gadap, öfke duygusunun tefrit mertebesi, cebanettir, korkaklıktır ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddi ve ne manevi hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.
Akıl duygusunun tefrit mertebesi gabavettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı batıl, batılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; batılı batıl bilir, içtinap eder.
Sıralanan dokuz mertebenin altısı zulümdür. Üçü olan şehvetin vasatı iffet; gadabın vasatı cesaret; aklın vasatı ise hikmet olarak adil olmaya işaret ederek adalete davet eder. İnsanın bedeninde sağlanması murad olan adalet bu üç duygunun istikametli kullanımıdır.
Bu duyguda şehvet ve gazap konusunda Razi ve Bediüzzaman’ın beraber, ancak hevâ ve akıl konusunda ise farklı tespitlerini görmekteyiz. Bahsedilen duyguların mütalâasını her biri kendine göre yapar.
Ahirzamanın müceddidi Bediüzzaman aklı, insanın aslı duygusu olarak ele alır ve istikametli kullanımına işaret eder. Razi ise düşünce sisteminde akılcı yol kullanmasına rağmen aklı değil hevâyı esas alarak mütalâa yapmayı tercih eder. Kim bilir nice hikmetleri vardır?
Rabbim her iki müceddidin işaret ettikleri istikamette hayatımızı devam ettirmeyi nasip eylesin, âmin.
Mehmet Çetin
26.06.2013.Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir
Not: Bütün okuyucularımızın ve İslam âleminin Ramazan-ı Şerif’ini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.
[1] Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir,1/372
[2] Bediüzzaman Said Nursi, İşaratü’l-İ’caz s.45
[3] Ankebut, 29/45