Anadolu, bütünüyle şehitler yurdudur. Her karış toprağında pek çok şehadet hikâyeleri saklıdır. İşte bunlardan birisi de hemşerimiz Hidayet Arı’nın hatırasıdır ki burada anarak hem tarihe nakledelim ve hem de duaya sebep kılalım.
Erhan İnevi ’nin arşivinde nakledilen hikâye Yunan savunması sırasında Ege’de yaşanır.
Erat, fevkalâde susamıştır ki susuzluk açlıktan daha da bîçare ve bitkin bırakır. Verilen mola emri ile hepsi dereye hücum eder. İlk varanlar suya eğildiğinde bir silah sesi ortalığı inletir ve Ahmet isimli Mehmetçik yere yığılır. Hızla geri çekilen askerler bir müddet bekledikten sonra bir hareket duymayınca, düşmanın gitmiş olacağını düşünerek susuzluğa dayanamayan bir kısım erat yeniden suya temkinle yaklaşırlar. Tam yaklaşmışlardı ki ikinci mermi sesi bu defa Hakkı Çavuşun şehit olmasına sebep olur.
Askerinden komutanına hepsi şaşkınlık içerisindedirler. Birliği münasip bir yere toplayan komutan yüksek sesle vaziyeti anlatır ve bu düşmanı alt edecek bir yiğit arar:
-“Askerlerim, biliyorsunuz su içmek için yaklaşan beş evladımızı şehit verdik! Allah, rahmet eylesin.” Yüksek sesle “âmin” dalgalanır. Komutan devamla:
– “Başka şehit vermek istemiyorum. Bu kahpe kurşunu sıkanı öldürecek bir yiğit arıyorum. Varsa öne çıksın.”, der. Derin sessizliği yırtarcasına bir yiğit hızla ortaya çıkar ve yüksek sesle tekmili patlatır, ardından “Ben varım Komutanım!”, der. Der demesine ama komutan kendisinin yeni gelen erattan olduğunu bildiği için gale almaz, tekrar yüksek sesle seslenir, “Bir yiğit arıyorum, o kahpe kurşunu durduracak!”. Kimse çıkmaz, ama o delikanlı yine aynı kararlılıkla “Ben varım komutanım!”, der ama komutan oralı olmayıp üçüncüsünde de aynısını söyleyince, komutan, “Evlâdım, sen daha yenisin. Tüfek tutmayı bilir misin? Bu çok tehlikeli bir iş! Sonunda ölürsün!”, der. Delikanlı yaydan çıkan ok gibi heyecanla “Komutanım, bu can, bu vatana feda olsun. Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum. Bu vazifeye ben talibim.”, deyince komutan çaresiz, kabul edercesine “Nerelisin evlâdım?”, der. Delikanlı “Komutanım ben Koçhisar’lıyım adım Hidayet, namıma Arıoğulları, derler.” Komutan, “Tamam aslanım, yanına istediğin kadar asker al”, der. O da “Bana sadece bir kişi yeter müsaadeniz olursa hemşerim Salih’i almak isterim.”, der.
Hidayet, ertesi gün yanına aldığı Salih’in eline bir miğfer verir ve “işaret ettiğim zaman süngüne taktığın miğferi yukarıya kaldıracaksın.”, der. İşaret geldiğinde Salih, yavaş yavaş kaldırırken Hidayet, çok ileriden bir delikten ışıltı görür ve nişan alır, bekler. Salih biraz daha kaldırınca patlayan silahtan gelen kurşun hızla miğfere çarpar. Hidayet, hemen besmeleyi çekip hedeflediği o deliğe tetiği basınca acı bir feryat yükselir. “Salih, hemen koş, komutana müjdeyi ver, o Yunan’ı vurduğumuzu söyle.”, der.
Komutan, Hidayet’in yanına geldiğinde yerde yatan Yunanlıyı görür ve Hidayet’in alnından öper. “Komutanım, bu kefere bu mağaraya pek çok mühimmat ve erzak yığmış. Buradan gelen askerimizi öldürüyormuş.”, diye başarıyla yaptığı vazifesinin tekmilini verir.
Bir hafta sonra teftişe gelen Alay Komutanı, “Arıoğulları’ndan Hidayet öne çıksın”, deyince Hidayet hemen fırlar. “Gel oğlum.”, diyen albayının yanına gider selam verir. Komutanı, “Evlâdım, bu madalya senin hak ettiğin bir şeref madalyasıdır ve bundan sonra Hidayet Çavuşsun.”, diye rütbesini de verir.
İşte bizim hemşerimiz Çavuş Hidayet Arı’dan unutulmaz bir hatıra.
Allah, rahmet eylesin. Mekânı Cennet olsun. Âmin.
Mehmet Çetin
03 Şubat 2020 Yeni Foça İzmir
“Sayın Çetin
Koçhisar şehit ve gazileri, bir iki yazı ile anlatılacak kadar az değildir. Lakin kimin nerede olduğu bilinmemektedir. Kahramanlarımızdan Hidayet Çavuş gibi niceleri vardır, onları saygı rahmet ve minnetle anıyorum.
Çocukluğumuzda köy odalarında savaşa katılmış büyüklerimiz anlatırlardı. Bizler onları dinler, boş boş bakar, pek anlamış sayılmazdık. Sizin yazınız, bendenizde o dönemlerden kalan bir başka gazimizi hatırlattı, onu da analım ve tanıyalım istedim. Müsaadelerinizle, bu gazimiz Derevenk (Yazısöğüt) köyümüzden Cinanoğlu lakaplı Gazi Mustafa Günay’dır.
Merhum hatıralarını anlatırken yeniden yaşardı, yerinde duramaz, kalkar kalkar otururdu. Şöyle anlatırdı; Afyon civarlarında özel bir taburduk, 600 kadar efrat asker vardık. “Komutan geldi”, dediler ve bütün efrat içtima olduk. Gece idi, kimse kimseyi görmüyordu kısık bir sesle komutanımız “Arkadaşlar, istikamet Uşak!”, komutunu verdi. Bir kısım talimatlarda bulundu. Bunlar arasında, önünüze gelen bağ bahçe ekili arazi tarla ve köyler gelebilir, bu gibi yerlere kim ki zarar verirse, vururum, bilginiz olsun, dedi ve marş komutu ile harekete geçtik. Bütün gece ilerledik, nerede olduğumuzu bilmiyorduk ancak güneş arkamızdan doğuyordu, sabah olmuştu, açtık, susuzduk, ne bulsak yerdik, dur emri ile durduk. Çok yorgun ve be bitkindik. Sağ yanımız dağ, sol tarafımızda dere kenarında bir köy vardı. “Sakın ha, köye inmeyin, ben şimdi gelirim.”, dedi ve komutan köye gitti. Bizler, yiyecek getirecek, diye beklemeye başladık. Bir müddet sonra gelen emir, dağı göstererek; bu dağdaki zeytin ağaçları devletinmiş, istediğiniz kadar yiyiniz, toplayınız. Çok tepelere çıkmayınız akşama kadar buradayız, şeklinde idi. Bilgilendirme devam ediyor: “Arkadaşlar burası Uşak ilimizin Eşme ilçesidir. Şu gördüğünüz köy Kayapınar Köyü’dür. Bundan sonra göreceğimiz ve duracağımız yer şimdiden belli değil ama yönümüz Manisa istikameti ancak her an düşmanla karşılaşabiliriz düşman şu tepenin arkasında,” dedi ve “Ben, bu taburum komutanı Binbaşı Ali İhsan.”, diye de ancak orada tanıtabildi kendisini
Efrat zeytinle karnını doyurdu istirahatini da sağlamıştı. Aksam karanlık olunca yine hareket başladı Yunan askeri ile aramız şu köy kadardı, diye de Derevenk ile Muhlisobası Köyü’nü işaret eder. O gece sabaha karşı idi ki bir haber geldi önümüzdeki Yunan asker sayısı azmış, kaçacak yer de olmayınca Çoban İsa Köyü’ne sığınıp teslim olmuşlar. Köylülerde onları bizim komutana teslim etmişlerdi diye anlatırdı rahmetli gazimiz Cinanoğlu Mustafa Günay’a rahmetler diliyorum bilinen bilinmeyen bütün şehit ve gazilerimize de. Avni Çiçek.”