İslâmiyet’in beş esasından ve İslâmî adetlerin büyüklerinden olan oruç, kulların terbiyesi noktasında çok hikmetleri ihtiva eder.
Allah, kullarını Rab ismi gereği Rahman, Rahim, Rezzak, Malik, Müdebbir gibi pek çok isim ve sıfatının tecelli ve tezahürünün her anda olduğu gibi özellikle oruçlu iken kendini tanıttırıp sevdirerek terbiye eder.
Günlük meşguliyetin getirdiği gaflete takılan insan; Allah’ın, yeryüzüne hikmetle döşediği nimetlerin ardında rahimiyeti gereği her bir varlığa merhamet ediciliği ile rahmaniyeti anlamında rızıklarının temin edilerek merhamet etmesini göremeyebilir. Hatta kendisine gelen nimetlere vesile ve vasıta olanı, o nimeti asıl veren zanneder. İftar öncesi, nimetlerin her çeşidi sofrada bulunurken, onlara sahip olduğunu zanneden insan, elini uzatıp yiyememesi ile aradaki sebeb ve vasıtaları iptal ediyor. İftar işareti ile orucunu açmasıyla Rabbinin emrine amade olduğunu ilân eder.
Hayatın koşuşturması içerisindeki mecburiyet halleri dışında çoğu zaman hakikî açlık hissedilmiyor. Açlık yaşanmadığı için nimetlerin kıymetleri anlaşılmıyor. Ancak iftar vaktindeki açlıkla, kuru ekmeğin büyük bir nimet olduğu yaşanır ve anlaşılır.
Oruçlu insan, gündüzün yemek yemesinin yasak olması cihetiyle, o nimetlerin o vakitte yenmesinde serbest olmadığını, iftar emriyle yiyebileceğini bilerek sabreder, şükreder.
Açlık ve fakirliğin ne derece elîm bir durum olduğunu, oruçtaki açlıkla anlayan zenginler, fakirlerin hâlini bir derece anlar. Böylece onlara şefkat ve merhametle muamele eder ki bu vaziyet ise hakikî şükrün esasıdır. Evet, nefse çektirilmeyen açlık olmadan, açın hâli anlaşılmaz, anlaşılsa da tam olmaz.
Gün içerisinde yeme içme konusunda helal ve harama ayrıca ölçüye dikkat etmeyen insan hem ahiretine ve hem de bedenine zarar verir. Oruç ile gün içerisinde yeme içme haramı işlemeyerek ahiretine faydalı olduğu gibi oruçla bir nevi perhiz yaparak da bedenine yararlı iş yapmış olur.
Bazı mevsim ve vakitlerde değeri çok yükselen emtia gibi Ramazan-ı Şerifte, ayet ve hadisin ihbarıyla bazı evrad, zikir ve ibadetlerin sevabı diğer vakitlere nisbeten daha fazladır. Dolayısıyla Ramazan ayı, ahiret için çok kazançlı bir pazardır.
Diğer aylardan ziyade ve farklı olarak bu ayda kılınan namazlar ve özellikle teravihin cemaatle kılınmasıyla âdeta yeryüzü büyük bir mescide dönüşüyor. Yapılan ibadetler küllîleşerek enginleşiyor. Yine diğer aylara nisbeten fazlaca okunmasıyla Kur’an ayı olduğu ilân ediliyor.
Orucun doğrudan nefsin terbiyesine yönelik mühim bir tesiri vardır. Nefsin, var zannettiği firavunluk ve egemenliğini kırmada ciddî, gizli bir sırlı hikmet vardır.
Aciz ve fakir olan nefsin, kul olduğunu idrak etmesi konusunda, hadisin rivayetlerinde hikâye edilen şu vakıa bu noktada çok manidardır:
Nefse her nevi azap verilir lâkin her seferinde Cenab-ı Hakkın sorduğu “Ben neyim, sen nesin?” sualine hep “Ben benim, Sen sensin.” der.
En sonunda açlıkla azap verir ve aynı soruyu tekrarlayınca bu sefer nefis yola gelerek: “Sen benim merhametli Rabbim, ben ise Senin aciz bir kulunum.” der.
Rabbim, Ramazan-ı Şerifin feyzine, bereketine, sırrına ve müjdesine eren kullarından eylesin.
Mehmet Çetin
22.05.2017 Yeni Foça İzmir