Pusula hâtıralar

Avatar photoPosted by

-Hâtıralarla dolu ağabeylere sesleniş…

Risale-i Nur ile Kur’an ve imana hizmet merkezli hâtıraların istikamet ve hedefi doğrudan Külliyat olmalıdır.

Hâtıra, yaşanan hadisenin doğru anlaşılmasının yarınlara nakli hususunda çok ehemmiyetli olduğu gibi maksadını aşan, mübalağalarla saptırılan, indî ve şahsî kaprislere vasıta olanı da çok tehlikeli sorumluluk taşır. Hak ve hakikate dâvet eden hâtıra, doğruyu gösteren bir pusuladır.

Tarih klâsöründe menkıbe, tezkire, seyahatnâme, vekâyi’nâme, sergüzeşt, sefâretnâme gibi dosyalar içerisinde nakledilen anılar olarak hâtıra; yaşanılmış olayların anlatıldığı otobiyografik eserlerin ortak adıdır.

Hâtıranın yâd edilmesi umumiliğinin içerisinde çok hususî bir zevktir. Kalbe gelen hâtıraların Farsça ifadesinde bir hikmet olmalı veya daha uygun olmalı ki Mevlâna’nın Mesnevî’sinde, Bediüzzaman’ın “Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir Münacat”ında bu duygular yaşanıyor, izleri görülüyor olması bize bu kanaati oluşturuyor.

Yirmi Altıncı Lem’a olan İhtiyarlar Lem’ası Risale-i Nur Külliyatı’nda müstesna bir hâtıra olarak makamını korumaktadır. İhtiyarlar Risalesi, bütünüyle Külliyatı ihtiva eden hâtıralarla doludur.

Bahsedilen ilmî bir meselenin açıklık kazanması, sohbet zemininde dikkatlerin lezzetle ve ilgiyle tazelenerek toplanması, hatibin zevkle yad ettiği ettiği hâtıralar, tarihi aydınlatan projektör olmasıyla tarihin derinliklerinden gelen beraber edebî bir anlatım çeşididir. Kendi içerisinde özellik ve kuralları bulunan hâtıranın sorumluluğu da çok büyüktür.

Mahkemede iki tarafın adaletle yargılanmasında şahidin hatırası nasıl ciddi sorumluluk gerektiriyorsa, yaşanan hadise ve kişilerle alâkalı bilgilerin nakli de aynı derece mesuliyeti iktiza eder.

Bediüzzaman Hazretleri, Tarihçe-i Hayatı adlı eserini benzeri sorumluluk duygularıyla hazırlarken Nur Talebelerine de kendisi ve Külliyatı ile alâkalı hatıraların nakledilmesinde de mübalâğaya kaçmadan, yaşanan olayın sade, yalın ve doğrudan hizmet ile ilgili olanının naklini ister. Burada mühim olan husus, nazarların Risale-i Nur Külliyatı’ndaki esaslarda toplanmasıdır. Hâtıra bu noktada vesile olmalıdır. Aksi hatıralar bir hikâye yığını olmaktan öteye gidememektedir.

Üstad ile görüşenlerden toplanan hâtıraların benzeri duygu ve düşüncelerle olduğuna inanırken saff-ı evvel tabir edilen ilk nesil ağabeylerin hâtıralarının da aynı istikamet hassasiyetinde yapıldığını ve gerektiğini ifade ediyoruz. İlk nesil ağabeylerle yapılan hâtıra nakillerinin devamı sonraki nesil ağabeylerle yapılan hâtıra nakilleri sürdürülmektedir. Bu hizmeti takdir ve tebrik etmekle beraber nazarların şahıs değil eser merkezli noktaya toplanmasına yardımcı olmalıdır.

Kendisindeki hâtırayı saklamak ve adına “sır” diyerek muhafaza etmek elbette bir tercihtir ve hatta lüzumu halinde doğru olanıdır. Ancak böylesi hususiyet taşımayan hâtıralardan hizmete vesile olanlarının da tesbiti, yazımı ve gelecek nesle tevarüsü de bir başka mühim sorumluluk olsa gerektir.

Evet, bu yazımız hâtıralarla dolu ağabeylere kalbî bir sesleniş, bir ricadır.

Mehmet Çetin

15.04.2017 Bostanlı İzmir

One comment

  1. Muhterem Mehmet Bey,

    Yazıyı okudum. Allah razı olsun, önemli bir meseleyi ele almışsınız. “Risale-i Nur ile Kur’an ve imana hizmet merkezli hâtıraların istikamet ve hedefi doğrudan Külliyat olmalıdır.” cümlesi, bir kaç yıl önce gazete yönetimine gönderdiğim bir mektubu hatırlattı.
    Mektuptaki ilgili bölümü aşağıda dikkatlerinize sunuyorum.
    Baki selamlar
    R.Kalyoncu

    “2- Zübeyir Gündüzalp (İbrahim Kaygusuz) adlı eserde; Salih Özcan ile rahmetli Zübeyir Gündüzalp arasında geçen olumsuz bir mesele hikâye edilmektedir (*). Böyle nezaketsiz bir hadise vuku bulmuş olsa bile, bunun yazılı bir metinde aynen zikredilerek bakileştirilmesinin hiçbir yararı olmadığı gibi, Lahikalarda Üstadın 12 varisi arasında zikredilen bu iki şahıs mabeyninde hasbel beşer cereyan etmiş olan menfi bir hadisenin okuyanlar nezdinde olumsuz etkisi olacağı açıktır. İttihat, uhuvvet, gıybet meselelerini sizler daha iyi bilirsiniz. Söz konusu menfi pasajın, anılan kitabın bundan sonraki baskılarından çıkarılması uygun olacaktır.”

    (*) Bu bahis, Yeni Asya Neşriyat’ın söz konusu yayınının 3. baskısının 436. sayfasında geçiyor.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir