–Her an bir muhasebe vaktidir
Hadiste nakledilir:
“Ölmek için tevellüd edip dünyaya gelirsiniz; harap olmak için binalar yapıyorsunuz.”[1]
Bu hadisin, dünya meşgalemin ağır bastırdığı zamanlarda değil de, yaşımın ilerlediği, işlerimin ve hareketlerimin yavaşladığı zaman, dikkatimi daha fazla çekmesi, doğrusu vicdanen rahatsız etti.
Hadiste malûmu i’lam var. Tıpkı Resul-i Ekrem (asm) Efendimizin muhtereme validesinin vefatı evvelinde, evlâdına yaptığı şu nasihatinde olduğu gibi:
“Her canlı ölür, her yeni eskir, her çok azalır ve yaşlanan herkes yok olur.”
Bu iki ibretli ifadede bilinen niçin yeniden bildiriliyor? Hâlâ farkında olmadığım bir şeyler mi var? İş, eş, evlâd derken kaçan zamanın geride bıraktıkları, yeteri kadar uyandırmadı mı acaba?
Ve bir gün ayna bana gerçekleri gösterdi. Saç ve sakalımın hemen her tarafı beyaz kefene bürünmüş! Eller, dizler sarsılmaya başladı. Yani hayat apartmanı yıkılıyor, ömür tayyaresi hızla geçiyor. Geçen zamanın içerisinde elimi uzattıklarımdan; haramlar kanatırken, helallerin sevinci çok kısa sürdü. Dostlarla muhabbetlerin ardından gelen ayrılık çok acıttı ve ağlattı. Ben ki hayatın bin bir cazibesine kapılmış, sefaya giderken cefaya kapılmışım. Sahibi zannettiğim malımı, gemiye bindiğimde bile sırtımda taşımışım. Benim, dediğim; mal, eş, evlâd; kabre kadar bütün imkânlarını kullanarak taşıyorlar, ama ya sonrası?
Dünyanın son, ahiretin ilk durağı öncesinde; yaşananlar yaşanmış, yenilen yenmiş, içilen içilmiş. Bunca tecrübeler gösterir ki artık hakikatler kulakla işitilmeyip gözle işitilmeli. Gelirken getiremediğim gibi giderken de götüremeyeceğim. Kabir, dünyanın süslü şeylerini hediye olarak kabul etmez, dolayısıyla dünya pisliklerinden artık kurtulma zamanı gelmeli.
Mülk, Allah’ındır. İnsan da O’nun hem mülkü ve hem de kuludur, mülkünde çalışandır. İnsan kendine malik olamadığı gibi, eşya ve hadiseye de malik değildir. İhtiyaçlar çok, düşmanlar ziyadedir. Karşılamak için yapılan çırpınmalar beyhudedir.
Her canlının öleceği, her yeninin eskiyeceği, her çoğun azalacağı gerçeği, her gün melek lisanıyla yapılan tekrardan almam gereken dersim olmalı.
Aklı başında olan insan, ne dünya işlerinden kazandığına sevinir ve ne de kaybettiğine üzülür. O halde: Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme!
Dünya misafirhânesinde, aciz ve fakir kalbimi tatmin edecek, kabrimi aydınlatacak, mahşerde yoldaş, sıratta arkadaş olan namaz neticesiz midir? Dünkü gün elimden çıktı. Yarın
İse elimde senet yok ki, ona sahip olayım! Öyle ise hakiki ömrümü bulunduğun gün hatta şu an bilmeliyim. Dolayısıyla hızla akıp giden günün bir saatini ahirette pek lâzım olacak ihtiyat sandığı gibi namaza ve ibadete sarf etmeliyim ki orada perişan olmamalıyım!
Hem o her gün ikaz eden melek bir manada der ki ey insanoğlu! Sen üç sabır ile mükellefsin. Üç sabır; birisi yapman gereken emir ve işlere itaat etme konusunda sabırlı ol! İkincisi başına gelen musibetlere isyan etmeme ve onlara karşı tedbir almada sabırlı ol! Üçüncüsü emredileni yapmak, yasaklanandan kaçınmak konusunda isyan etme, buna da sabırlı ol! Eğer bu üç sabrı omuzuna al, hayatına rehber et, merdane Yâ Sabûr de! Allah’ın sana verdiği sabır kuvvetini başka yönlere dağıtarak merkezi zayıf düşürme! Böylece her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir ve o kuvvetle dayan!
Her sabah ikaz eden meleği selamlıyor ve teşekkür ediyorum.
Mehmet Çetin
10 Şubat 2020 Bostanlı İzmir
[1] Keşfü’l-Hafa, 2:140, hadis no: 2041; Feyzü’l-Kadîr, 5:483, no: 8053; Mecmeu’z-Zevaid, 1:94.