İnsanı en ziyade öldüren, ahbaptan ayrılıktır. Bu ayrılık o kadar zor ki, “eğer dostlardan ayrılık olmasaydı, ölüm ruhlarımızı almaya yol bulamazdı.” Biz de çok kıymetli bir dost ile ayrılık hüznünün dile getirilememesi acizliğiyle bu yazıyı kaleme almaya çalıştık. Tamamen aşk ve şevkli bir hizmete vesile olması niyetiyle yazmak isterdim ki, böyle bir yazı her hâli aşk ve şevkle dolu olan Yusuf Hoca’mıza daha muvafık olurdu, ama ayrılık hüznü baskın çıktı.
Çok öncesinden Doğanbey’in demokratlarından eski belediye başkanı Mehmet Özdemir’e selâm götürmemi rica etmişti. 28.08.2016 günü Doğanbey’den ayrılırken Mehmet Amca’yı çarşıda gördüm, arabadan inerek hemen emanet olan selâmı arz ettim. Çok sevindi ve bilmukabele selâmını iletmemi rica etmişti, ben de inşaallah diyerek İzmir’e devam etmek üzere arabama bindim. Bir taraftan da eşime Yusuf Karadağ Hoca’mın telefonunu aramasını rica ettim. Niyetim selâmı hemen ulaştırmak idi. Telefona çıkan bayan ağlayarak bir şeyler söylüyor ve anlaşılmıyordu. Derken başka bir bayan telefonu aldı ve bir şeyler anlatmak istediğini anladım hemen kendimi takdim edince anlatmaya başladı.
“Yusuf Bey, eşi, oğlu Ahmet bey ve eşi trafik kazası geçirdiler, biz yardımcı olduk, şu anda Nevşehir Devlet Hastanesindeler ama maalesef Yusuf beyi kaybettik, hanımlarda hafif yaralanma ve Ahmet Beyi de Kayseri’ye havale ettiler.”
Kaynar sular başımdan aşağıya dökülürken dilimden de inna lillah döküldü. Kendime gelmeye çalışırken Seydişehir’deki dostlarımızdan Nihat, Orhan ve Ali Beyler’e ulaşarak bilgi verdim. Oğlu Âdem’e haber verilmesini de rica ettim. Öğretmenlik yaptığı Yenidoğan Köyü’ndeki Hasan Dikkaya Ağabey’i aradığımda çok üzüldüğünü ve “Bana Risale-i Nur’u tanıtan çok kıymetli bir ağabeyimizdi” ifadesini bu satırlara tarih düşercesine paylaşıyorum.
Hemen her Doğanbey’e geldiğimde mümkün olduğu kadar Seydişehir’e uğrar dostlarla sohbet ederim. Size samimî olarak bir şey söyleyeyim mi, Yusuf Hocam, hemen her dersin odak noktası idi. Nasıl mı? İzah edeyim: Bir konu işleniyor, hemen o mevzuyu mesleği olan öğretmenlikten gelme alışkanlık ve tarzı gereği örnekleyerek izah ediyordu. Bu da konunun iyi anlaşılmasına vesile oluyordu. Hele bir de işlenen konu ile alâkalı hatırayı da ekledi mi, iyice unutulmaz oluyordu o izahı.
Yapılan dersin en ağır kısmında başlar yavaşça Yusuf Hocama çevrilir ve cevap bekleyen kulaklara munis ses tonu ile başlar, nihayet konuya kendini kaptırır ve yaşayarak anlatırdı. Yukarıdan aşağıya hâzâ muhabbet ehli idi. Yapılan istişare ve görüşmelerin en gergin anında konuya “durun bi bakalım, konuya bir de şöyle bakamaz mıyız yahu…” şeklinde, şahsına münhasır girişiyle ortamı yumuşatır, izahlarıyla yatıştırır ve istikamete sokardı.
Bir defasında beraberce Yenidoğan’a ders gittik, Mevlüt Çelik Ağabey’in evindeyiz. Sohbette yine Yusuf Hoca’mın: “Mehmet kardeş, sizin gelmenizle biz benzinden gaza geçtik” esprisiyle gülmüştük. Bu muhabbet Hasan Dikkaya ağabeyin, “1976 yılında burada öğretmen iken Mevlüt Çelik ile bana 19. Sözü okuyarak Risaleyi Yusuf hocam tanıtmıştı. O zamanlardaki sigara alışkanlığımıza Hocamın tatlı takılmaları neticesinde bıraktık.” ifadesi anılmaya değerdir.
67 yaşına rağmen eğitimciliği en tecrübeli şekli ile sürekli devam ediyordu. Büyük ile büyük, küçük ile küçük olur. Eve girerken saklanarak korkutup şaka yapmak isteyen çocukların oyununa iştirak eder, gönüllerini alır ve ardından onlara ders verir. Cami avlusunda veya banka kuyruğunda bekleyen ve dizleri ağrıyan yaşlılara da bulunduğu hâlindeki nimetlere dikkat çeker, hayatın güzel noktalarına bakılarak yaşama sevinci aşılardı.
Seydişehir’in Âdil Camiinde görülmedik bir kalabalık cemaat ile kılınan cenaze namazına müteakiben Kızılcalar Mezarlığı’nda o, bundan sonraki hayatında sevdiği kişilerle komşuluk yapıyordur, inşaallah. Rabbimiz; Resul-i Ekrem (asm), sahabeler ve Üstadımız Said Nursi ile kabirde arkadaş, sıratta yoldaş, Cennetinde komşu eylesin. Amin.
Mehmet Çetin
30.08.2016 Yeni Foça