İbretli hatıralar eskilerde var.
Mazi, hatıralarla doludur; üzülen, sevinilen ve ders alınan. İleriki zamanda bunlar hatırlanınca bir garip oluyor insan. İster istemez tekrar, yeniden derinlere dalıyor, her an. İşte bunlardan birisi de budur, inan.
İzninizle paylaşalım.
Köşk ismini verdiğimiz evden Villa ismini verdiğimiz mekânın tasviridir bu yazı ki vaktiyle Köprü Dergisinin eski sayılarında neşredilmişti.
O yıllarda yazılarımızı Yeni Asya’dan Necmeddin Şahiner’e gönderiyoruz, o da yazı işlerine veriyordu. Bulabilirsek daktilo ile, bulamaz isek elle, yazılarımızı yazar, gönderirdik. İşte aşağıdaki yazı, Şahiner’in eline geçtiğinde, yanında Suat Alkan var imiş, onun çok hoşuna gider ve Köprü’de neşrine vesile olur.
Bu köşk başkadır. Villa da… Büyük bir bahçenin ortasında, etrafı rengarenk çiçekler ve havuzlarla çevrili değildir.
-Nedir? diyeceksiniz.
“Köşk” köşk olduğu için değil, köşkün bulunmadığı zaman bulunduğundan “köşk” oldu. Esasında gönülde köşk oldu.
Geriden baktığınızda “Burada da oturulur mu?” diyeceksiniz. Siz öyle deyin.
Müstakil, küçük avlulu ve iki katlı bir bina. Yanında semaya ellerini açmış akasya. İşlek bir caddenin iç kısmında, köşe başında. Pembe renkli. Kullanılmayan balkonun altından avluya girilir. Avluda üç karık: Soğan, marul, maydanoz. Karşıda, kapısı devamlı açık odunluk veya kömürlük. Avlu zemini, gelişi güzel taşlarla döşeli.
Ev kapısı antika bir vaziyette. Kolsuz, boyasız ve hemen hemen kilitsiz. Mozart’a ihtiyaç kalmadan “Kapı Gıcırtıları”nı dinlersiniz.
Sağda banyo. Sıvalar dökük, küller dağınık, havlular karışık, musluklar bozuk. Mutfak, farelerin dans salonu, zehirli ilâçların üzerinde. Musluk, hep “Şıp, şıp, şıp,” Perde, pencere kirli. Tabaklar öylesine. Tuvalet boğazında.
Merdivenlerle üst kata çıkılır. “Aman yavaş, düşmeden!”
Yatak odası, çalışma odası aydınlığı. Ranzalar, sarkık; yorgan, çıkık; yastık, girift; çamaşır, öylesine. Yanda çalışma odası. Ortada iki masa. Yerde birkaç kitap ve gazete. Bir kitaplık. Kâğıt parçaları. Yatak odası loşluğu.
Aşağıda misafir odası. Köşk. Duvarda kitaplık. Kitaplıkta kırmızı kitaplar. Karşıda tablolar.
Yerde seccade, cübbe, sarık, tesbih dört koltuk, iki halıfleks bir divan.
Villa…
Eskişehir’in nadide semtinde. Ankara’ya nazır. Orta boy bir bahçe kenarında. Bahçede hırdavat, yeşillik bol: Şeftali, kayısı, kiraz, vişne, elma, armut. Karıklarda: Domates, biber, salatalık, marul, karpuz, kabak, fasulye. Duvar boyu ayçiçeği. Pencere demirine asılı asma.
Villa tertemiz. Odalar pırıl pırıl. Mefruşat mükemmel. Mutfak cazip. Yatak odası loş.
Yetmişbir Evlerde diller, gönüller;
Pencere kenarında raks eder,
Şairane ruhlar.
Elde kalem, önde kâğıt,
İnsan, hayale, tefekküre defalarca dalar.
Ve “Köşk”’ten “Villa”’ya geldik.
Mehmet Çetin
Eskişehir-1978
Allah, hayırlara vesile eylesin.
Mehmet Çetin
05.11.2021 Yeni Foça İzmir
[1] Köprü Dergisi, sayı 18, Eylül 1978
Tam bir edebiyat ustalığı. Tasvir sanatının zirvesine mükemmel bir Vedia. Her iki mekanda kısa süreli misafir olmuştum. Mekan sakinleriyle, duygularıyla hafızamda canlandı. Kalemine sağlık.
Köşkte hatırladığım iki şey de musluklarına dokunduğunda elektrik ufaktan çarpıyordu. Diğeri de banyoda doğal sıcak su akıyordu