Halloğlunun Yaylası

Avatar photoPosted by

Halloğlunun Yaylası

Doğanbey’in çevresindeki mahalleri tanımak, tefekkür edebilmek için Hanımla beraber yüksek tepelere doğru gittik. Aslında bir diğer niyetimiz ise dün topladığımız alıçlara biraz daha ilave etmekti.

Dünkü öğrenilen bilgi, alıca olan merakı artırdı ve yola düşmeye tahrik etti ve o merak, sizi de harekete getirsin deyip alıç hakkında fazlaca malûmat vermemeliyim.

Biraz daha yukarı çıkarsak daha olgununu buluruz, derken uzaktan gördüğümüz ağıla yaklaştık. Arabadan inerken, damın gölgesinde yemek yiyenlerden Bekir Eliuz ustayı görünce, Doğanbey’de aradığımızı yaylada bulduk.

Doğanbey’den kuzeye Elenkilit (Erenler Dağı) dağına doğru 6 km. uzaklıkta olan Halloğlu’nun Yaylası’ndayız.

Halloğlunun Yaylası

Ağıl, Alişan Ergüven ağaya ait. Hatice Teyze ile ağır şartları beraber göğüsler, ziyaretlerine gelen evlâd ve torunlarıyla mutlu olurlar. Cumaları atıyla Doğanbey’e gider, alacaklarını alıp, yaylaya döner. Her ikisi de okuma yazma bilir ama Alişan Ağa da iyi türkü söylermiş.

Ağılın emniyetinden çoban köpeği sorumluydu. O da bu sıralar yavrularıyla meşgul.

Ortada biraz büyükçe tek katlı dam, sağında ek kısmı, onunda sağında ağır misafirlerin ağırlandığı, römork üstüne yerleştirilen konteynır var. Evin sol tarafında ise koyunların ağılı var.

Ağıla büyük demir kapı ile giriliyor. Etrafımızda bir sürü irili ufaklı ve beyazlı siyahlı keçiler doluydu. Kapının gölgesine sığınan iri keçinin uzun tüylerinin arasında aklı karalı gözünden, gözümü ayıramadım.

Kendimi; köşedeki gölgeye kafalarını yere eğerek birbirine kilitlenmişçesine sokulmuş koyun sürüsünü seyreder buldum. Niçin böyle idi dememe gerek kalmadan Alişan Ağanın izahı imdada yetişti.

“Allah’ın hikmeti, sıcakta bunlar öyle bir sokuluyorlar ki deme gitsin, bir de kafalarını aşağıya eğiyorlar. Rahmetli babamlar; “Sıcakta bunların beyinlerindeki kurtlar kırmaştıkça bunlar kafalarını serin yere, aşağıya, gölgeye sokuyorlar”, derdi.

Alişan Ağanın naklettiği bilgiyi araştırmak üzere kendime ödev verirken taşlarla örülü sıralı hayvan damlarına gözüm kaydı. İnsanın eğilerek girebileceği yükseklikte idi.

Geniş alanda serili olan koyun gübrelerinden zorla geçerek içeriye baktım. Orta kısımda kalınca bir tomruk her iki duvarı ve ona dayalı diğer çatı örtüsü malzemeleri taşıyordu. Taşlar yapıştırıcı hiçbir malzeme kullanılmadan dizilmiş ama iyi bir ustanın elinden çıktığı belli idi.

Bekir usta da bu duvarın yıkılan kısmını tamire gelmiş.

Sabahın erken saatinde koyunları önüne katan Alişan Ağa, karşıdaki yüksek dağın eteklerine götürür, karınlarını doyurur, akşam üstü ağıla dönerler.

O dağın soğuk, serin ama mis gibi kokan havasını hiçbir şeye değişmeyeceğini ifade eden Ağa, seksene yaklaşan yaşına rağmen dinçliğini o havaya borçlu olduğunu söyler.

Anadolu insanı akıllıdır. Dağdan kaynayan suyunu ağıla kadar getirirken arazinin meylini kullanır. Elektriği de güneş enerjisi panelleri ile temin eder.

Küçükbaş hayvanlarla çocukluğundan beri merakla ilgilendiğini ifade ederken ecdadın da ısrarla küçükbaş hayvan eti yenilmesi tavsiyesindeki hikmeti anlamaya çalıştım. Hele bir de böylesine yaylada beslenen hayvanların eti, kapalı besihanede yetişenlere göre daha fıtrî ve leziz olması ehline malûmdur.

Sebze bahçesinden ne arasan vardı. Büyük meşe ağaçları çok heybetliydi.

Yayladan inerken Beyşehir Gölü’nde gruba yönelen güneşin huzmeleri ufkumu kaplamakla kalmadı. Hayalim ovayı kuşatırken, hatıraları da tarihe tevdi edildi.

Mehmet Çetin

24.09.2023 Doğanbey Beyşehir İzmir

 

 

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir