Cumhuriyet İlkokulu’mdan ilk hatıra
Eğitim hayatımın bütün karneleri önümde, lâkin şu ilkokul birinci sınıf karnemi elime alınca unutamadığım hatıramı sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim.
1964-1965 öğretim yılı. Cumhuriyet İlkokulu’na evimiz çok yakın idi, ne var ki bana uzak geliyordu. Eski garajın hemen üst yolunda olan evimizden ilk gün getirdiler ve sınıfa yerleştirdiler.
Heyecan ve sevinçle beraber korkuda var idi. İki katlı olan okulumuzun alt katının ön bahçeye bakan kısmındaki en son sınıftayım, dip tarafındaki.
İlk zilimiz çaldı. Hep beraber heyecanla öğretmenimizi bekliyoruz. Koridorda yankısı gittikçe yükselen ayakkabı sesinden, öğretmenimizin geldiğini anlıyoruz. Kapı yavaşça açıldı ama gıcırtısı öylesine değildi, açılırken yükselen, kapanırken alçalan sesini çıkardı ve tok diye kapandı.
Heyecanla ayağa kalktık, önümüzdeki sıraları iterek. Küçük askerler gibi, esas duruştayız. Başıyla değil de gözüyle sola bakarak bizi hızla süzen öğretmenimiz, “Günaydın çocuklar” dedi. Biz de hep beraber ama akortsuz olarak “Sağ ol” çektik. Oturmamızı işaret etti ve oturduk.
Önündeki kırmızı kaplı kocaman sınıf defterini açarak yoklamaya başladı. İsmi okunan ayağa kalkıyor, “Burda” diyordu. Defteri kapatınca yoklamanın bittiğini anladım ama benim ismim okunmamıştı.
Tahtanın önüne geçen öğretmenimiz adının Nurdanur Gül olduğunu, söyledi. O tatlı ve müşfik sesiyle bizi kendine ısındırdı ve korkuyla beraber heyecanımızı da yatıştırdı.
Akşama eve geldiğimde ablamlar nasıl geçtiğini sorduklarında, benim adımın okunmadığını söyleyince, gülmeye başladılar. Gülmeleri bitince “Senin adın okulda Muhammed değil, Mehmet oldu. Bundan sonra Mehmet Çetin olarak anılacaksın” deyince ilk gün yok yazıldığımı, o küçük yaşımda anladım hem de adımın değiştiğini de.
Rahmetli Babamın anlattığına göre, nüfus cüzdanım ilkokula giderken çıkmış. Nüfus memuru, çocuklar arasında küfredilirse Peygamber Efendimize hakaret olmasın diye Muhammed ismini Mehmet’e çevirelim, demiş.
Ailem ve beni yakinen tanıyan hemşerilerim ana ismim olan “Muhammed” diye seslenirken, diğerleri de “Mehmet” diye hitap ederler.
Bu hatıra, bir isim noktasında bile ecdadımın, dinine, örfüne saygısının örneği olmasından kayda değerdi.
Her sene değişen ve sırasıyla Nurdanur Gül, Ali Rıza Koç, Suna Özsönmez, Rahmi Erol ve Mehmet Yıldız isimli ilkokul öğretmenlerimi hayırla yad ediyorum. Vefat edenlere rahmet, hayatta olanlarına sağlıklı ömür diliyor, ellerinden öpüyorum.
Üst kata çıkan merdivenlerin kenarındaki tırabzanlar çok kaygandı, yukardan göbek üstü yatılır kayılırdı. Sonradan tırabzanlara ara ara tahtalar çakılarak kaymalar ve düşmeler önlendi. Üst kattaki soldan birinci oda öğretmenler odasıydı.
Okul bahçesi aynı zamanda Kale Mahallesi’nin futbol sahası idi. Kale Mahallesi’nin ve Sarıkaya’nın uşakları arasında yapılan maçlar unutulmaz. Üst katta, sağa dönünce bir hol vardı sağlı sollu iki oda vardı. Soldaki oda ilçenin kütüphanesiydi. Kesin hatırlamıyorum ama sanırım memuru da Necdet Kale idi.
Okulun bayrak direği çok yüksek olduğu için bayrak yerinden çıkınca, takmak mesele olurdu. Çapı çok az, yüksekliği aşağı yukarı 15 metre olan bu direğe tırmanan öğrenciler vardı. Tırmanıp bayrağı yerine takarlardı.[1]
Neşet Amca uzun boylu, Osman Amca kısa boylu hademelerimiz idi, bir de Elif Teyze vardı. Zili, zaman zaman onların elinden alarak okulun etrafında iki tur atmak büyük mutluluktu.
Okul, cepheden bakıldığında işlenmiş taşlarla örülü olduğu görünür. Gerçekten düzgün bir mimarisi var. Taş cephe pencere altına kadar gelmekte olup, yukarı kısmı sıvalıdır. Duvar kalınlığı şimdikilere göre çok kalındır. Pencere kenarları ve binanın köşe duvarları aynı taşlar ile kaplı ve örülüdür.
Öğretmenlerin tuvaletlerinin ve hizmetlilerin bulunduğu bölüm arka cepheye doğru çıkıntılı olup kuş bakışı bakıldığında “L” görünümlüdür. Binanın arka alanında talebe tuvaleti binası bulunmaktadır. Binanın uzun cephesinin ön tarafı eskinin garajına giden yola bakar iken arka cephesi Güneştepe cephesine bakar. Dar cephesinin üst tarafı garaja ya da sonradan eklenen binaya, alt tarafı ise Ankara Caddesi’ne bakar. Bu cephe, alanda ağaçların bulunduğu bahçe basamaklıydı. Teneffüslerde onların arasında koşarak dolambaç oynardık. Hızını alamayıp duvardan aşağıya düşenler de yok değildi.
Biliyorum, bu yazımız; okuyucularım arasında bazı arkadaşlarımın güzel anılarının yeniden hatırlanmasına vesile olacak, tebriklerini iletecekler, sağ olsunlar. Gelin görün ki şu hatıraların yeniden hatırlanması için altmış beş yılın geçmesi gerekirmiş. Ne zaman bu hatıraları kaleme alayım desem, bir mâni çıkıyor, ertelememe sebep oluyordu.
Mahalli gazetelerden Çengel ve Tuz Gölü Haber, bu hatıranın yeniden hatırlanmasına, yayınlanmasına vesile olmasından dolayı da tebriği hak ediyor, doğrusu.
Eskinin gençlerinden bazıları
Mehmet Yıldız 5. Öğretmenimiz. Arkada kasket şapkalı Neşet Amca.
Veli Güçlü
Arkadaşlarım dedim ya; Veli Güçlü, Adnan Akın, Müjdat Koçak, Şaziye Koçak, Müzeyyen, Döndü ve kardeşi Mehmet Gümüşdağ’ların evleri yakın olup bir çırpıda hatırlayabildiklerim. Nusret Ünal, Muzaffer Koçak, Yaşar Küpeli, Elvan İldeş, Mehmet Taner, Hayrettin, Ertuğrul, Şükran-Erbil Esen kardeşler, Abdullah, Döne, Şaziye, Ayşe gibi ismini hatırladıklarım. Diğerlerinden özür dilerken onlara da sağlıklı ömürler diliyorum.
[1] Bilgiler için İsa Koçak’a teşekkürler.