Cüz-i ihtiyârînin hayrî bir keşfi, olamaz mı? 3
Kader Risalesi’ndeki “cüz-i ihtiyârî, seyyiata merci olmak içindir ki akideye dâhil olmuş”, cümlesi merkezli yapılan sohbette, üniversite talebelerinin, başlıktaki sualine cevab babından önceki hafta başladığımız yazımızın üçüncü kısmı şöyledir:
Ehl-i fetret necattır
Mektubat’ta geçen şu ifade bu meseleye başka bir bakış açısı getirir:
“Zaman-ı fetrette, وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتّٰى نَبْعَثَ رَسُولاً [1] sırrıyla, ehl-i fetret, ehl-i necattırlar (kurtuluşa erenlerdir). Bil’ittifak, teferruattaki hatiatlarından (hatalarından) muahazeleri (hesaba çekilmeleri) yoktur. İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Eş’arîce, küfre de girse, usul-i imanı (iman esasları) da bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünkü teklif-i İlâhî irsal ile (peygamber gönderilmesi ile) olur ve irsal dahi ıttıla (haberi olmak) ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman (zamanın geçmesi), enbiya-yı salifenin (önceki peygamberlerin) dinlerini setretmiş (örtmüş); o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür; etmezse azap görmez. Çünkü mahfî (gizli) kaldığı için hüccet olamaz.” [2]
Bu ifadeye göre; -fetret dönemine mahsus olmak üzere- cüz-i ihtiyârînin -peygamber gelmediği için-iman konusunda mükellefiyeti söz konusu değil, dine zıt muamelesinden mes’ul değil.
Peygamber gelse de “ve irsal dahi ıttıla ile teklif takarrur eder.”, hükmünden hareketle kişinin ıttılası yoksa, haberdar değilse, “mahfî kaldığı için hüccet olamaz”, dolayısıyla Bediüzzaman’ın ifadelerinden genel manada cüz-i ihtiyârînin hayrî muamelesi mümkündür, manasını çıkarabiliriz.
Bir noktayı dikkatten kaçırmamak gerekir ki o da şudur: Her şeyi bilme ve bulmada aklı egemen kılmak, her şeye aklen gitmek ve akla uymayan şeyleri reddetmek Mutezilî yaklaşıma uzanır.
Yaratılan her şeyi aklıyla teftiş ederek, hikmetine eremediği şeyleri tenkid ederek aklı ilâhlaştırmak, çok tehlikeli bir yaklaşımdır.[3]
Biz bu çalışmamızda cüz-i ihtiyârînin icada kabiliyetinin olduğunu tartışmaya açmak istemeyiz zira o konu nasta sabittir ve yaratma kesinlikle Allah’a aittir. Burada kullanılan “icad” kelimesi, bilinen yaratma manasında değil, nihayeti kesbe çıkan ama belki de keşif manasında darlaştırılmış bir manada mevzu açmak istedik.
Özetle; cüz-i ihtiyârî, kaynağı vahiy olmayan bir şeyi yapabilir mi? Edison’un ampulü, Albert Einstein’ın atomu parçalama keşifleri; muhtemeldir ki vahiyle alâkası yoktur ama vakıa şu ki âlemdeki kevnî bir sırrın keşfi, bunların gayretli cüz-i ihtiyârîleri ile mümkün olmuştur.
Cüz-i ihtiyârî bir alettir
Akıl, bir alettir, cüz-i ihtiyârî de. Vahye dayandırılmayıp nefis hesabına kullanılırsa neticede insanı rahatsız eden bir alet olur. Vahye dayanırsa, kâinatın tılsımını açan bir anahtar olur, sahibini saadete ulaştırmaya vesile olur.[4]
İradenin, vahiy kaynaklı olmaksızın hasenat üreteceğinin mümkün olmadığını iddia etmek
Cebrî yaklaşıma ait olur ve vakıaya da ters düşer. Bediüzzaman’ın Bakara, 2/7 Ayeti’nin tefsirinde işlenenden özetle nakledilirse; iradenin dünyada yaptığı hayrî işlerine mükâfaten, Cehennemde de olsa hususî bir ihsana nail olacağından hareketle cüz-i ihtiyârînin “a’mal-i hayriye” si mümkündür hem de vakîdir.
Bediüzzaman’ın hükmü, üç haftadır tartıştığımız konunun, ifrat ve tefrite düşmeden hem vasatı hem de itidal ve istikametli olanıdır, deriz. Eşyanın tabiatına, iradenin vukuatına uygun bir yaklaşımdır, demeliyiz.
Kaldı ki, Kur’ân’a gelinceye kadar öncesi peygamberlerden kaynaklanan nice ahlâkî davranışlar vardır. Fani ve fena iradeden hayrî bir şey, neden mümkün olmasın ki? Meslekler, düşünceler, iradeler ne kadar batıl da olsalar, içinde hayatî bir düğüm bulunur.[5]
Mehmet Çetin
30.01.2024 Yeni Foça İzmir
[1] “Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.” İsra 17/15
[2] Nursi, Mektubat, s. 455 (28. Mektup 8. Mesele)
[3] Nursi, Sözler, s. 435 (25. Söz)
[4] Nursi, Sözler, s. 42 (6. Söz)
[5] Nursi, Mektubat, s. 431 (28. Mektup 6. Mesele)
S. A. Derin meseleler bunlar… Ancak unutmadan en son söyleyeceğimi hemen söyleyeyim. Başka meselelerde olduğu gibi burda da karşımıza çıktı. O da vahiy olayını dondurmaktan bir türlü kurtulamıyoruz. Vahiy tek format değildir. Peygamberlere gelen vahiy en üst kademesidir. En alt kademesi ise ilhamdır. Ki bu yüzden belki de Edison gibilere Üstad MÜLHEM KEŞŞAFLAR diyor.
Diğer yandan cüz-i ihtiyarın icada kabiliyeti yoktur. vazifesi kendisine müteveccih gelen nurlara yönünü dönmek ve vazifesi sadece kabüldür diye geçiyor risalede. Yerini hatırlamıyorum. Tüm ve tek referansımız Risale olursa hem sadakatimizi muhafaza hem de bu tür muammaları tahlilde ve çözümlemede isabet kaydederiz. Vesselam.
Hocam avam tabir edilen insanlar bu kader ile ilgili makaleleri fazla anlamıyorlar. Risale i Nur okuyanlar için örneğin kader risalesindeki çocuğun isteği ile büyüğünün onu dağa çıkarması ve diğer temsiller ayrıntılı olarak anlatılırsa ve açıklanırsa daha uygun olur diye düşünüyorum. Teşekkürler.