Ceylan Ağabeyden ibretlik esintiler

Avatar photoPosted by

“Diş merhemi göze sürülmez. Bir söz dermandır, amma kimisine iyi gelir, kimisine kötü gelir. Hakikatleri yerli yerinde kullanmalıyız. Bunun için faydalı olmalıyız. Faydalı olamıyorsak, zararlı olmamalıyız.”

Rahmetli Ceylan Ağabeyin bu tesbiti  hayata pusuladır. Neyi nerede kullanacağımızın reçetesidir.

Son cümlesini okuyunca rahmetli Hulusi Yahyagil Ağabeyin şu ifadesini de buraya not edelim: “En büyük hizmet odur ki hizmete zarar vermemek.”

Doğrudur, faydalı olamıyorsan, bari zararlı olma! Kur’ân hizmetinde Risale-i Nur ile hizmette makama talib olunmaz.

Risale-i Nur’daki hakikatleri ezberlemek, tamam, bir yere kadar, ama esas hüner o hakikatleri yaşamaktır. Bunun da ruhu ihlâstır, samimiyet ve mahviyettir.

Uhuvvet; kardeşin, seni tahkir ettiğinde, kendisine muhabbet edebilmekten geçer, kırılmaktan ya da karşılık vermekten değil.

Bu yaklaşım, Uhuvvet Risalesi’nin anlaşılarak uygulandığını gösterir. Böylece okunan hakikatin ibarelerinin anlaşılmasına değil, hakikatinin anlaşılarak yaşanmasına ulaşıldığı ortaya çıkar. Uhuvvetin sırrını idrak eden, kardeşiyle dövüşmez.

Nur Talebesinin manevi dengesi, onun samimi ve hâlis hizmetidir. Ne nisbette hizmet ederse, o nisbette dengede demektir.

Bir âlimin sohbeti, yaralı kalbleri tedavi eder. Fakat bir ârifin sohbeti, ölmüş kalbleri diriltir. Risale-i Nur’un sohbeti, sohbet-i ârifîndir.

Hastanın başında, yaygaracı kadınlar gibi ağlamak, hüner değildir. Sessizce gidip doktor çağırmak hünerdir. İlâç yetiştirmek hünerdir. Muazzez Üstadımız, cemiyetteki hastalıkların temelinde iman za’fiyeti olduğu teşhisini koymuş. Biz de, Kur’ân eczanesinden Risale-i Nur ilâçlarını muhtaç gönüllere ve hasta insanlara taşıyoruz.

İhlâs, kelimelerin ruh-u manevisidir. İhlâs olmadığı zaman kelimeler, eğitim mermisi gibi, hedefi bulsa da tesir etmez. Onun için attığın fikir mermileri hedefi bulamıyor, tesirsiz kalıyor.

Bir Nur Talebesini, makam-ı sıddıkiyete götüren iki yol vardır: Sadâkat ve fedakârlık.

Risale-i Nur’un yolu sırr-ı ihlâstır, kulluktur. Bu hakikatleri, başta iç dünyamızı mamur etmek için kullanacağız. İçimizdeki putları kırmak için kullanacağız. Bütün peygamberlerin, evliyaların ve kutupların yolu, ihlâs yoludur.

İhlâsa mani olan önemli bir şey yok! İhlâsa mani olan, önemsiz şeylerdir: Lüzumsuz, kederli, hodfurûşâne, sakîl, riyakârane bazı hissiyât-ı süfliyedir.

Az olduğumuza üzülmeyeceğiz! Çünkü keyfiyeten az değiliz. Kâinat kuruldu kurulalı bu, böyledir. Cemâdat fazla, nebatat az. Nebatat fazla, hayvanat az; Hayvanat fazla, insanlar az; Kâfirler fazla, Müslümanlar az; Amiler fazla, veliler az; Veliler fazla, asfiyalar az; asfiyalar fazla, enbiyalar az.

Hizmette başarılı olmak için anlatılan hakikatin, muhatabın kalbine yerleşmesinin zahirî ve manevî olmak üzere iki sebebi var.

Fizikî yapı, endam ve sima güzelliği ve bakımı, kıyafet ki insan giyinişine göre karşılanır, fikirleri ile ağırlanır. Sonra yaşı ve şahsiyeti ile delilli, akıcı, çekici ve mantıklı konuşması gibi özellikler zahirî sebeplerdir.

İhlâsı, anlattıklarını yaşaması, salâhatı, takvası, nefsini ıslah etmesi gibi manevî sebebler ile beraber anlatılanların muhataba tesiri ziyade olur. [1]

Unutma! Takva ziyadeleştikçe sözün müessiriyeti artar. Takva azaldıkça lâfızlar kalbden çıkmayıp dilden çıktığı için manevî kirleri temizlemeye yetmez.

Mehmet Çetin

27.08.2018 Yeni Foça İzmir

[1] http://www.risaleinurenstitusu.org/ceylan-caliskanin-nur-derslerinden-tespit-ettigi-notlar/

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir