Risale-i Nur’u tanıma, tanıtma ve anlama ile beraber yaşama dünyamda, kendime örnek aldığım, gençliğimin en verimli yıllarında dizinin dibinde yetiştiğim, müstesna bir Nur Talebesi ağabeyim Ali Vapurlu’dan aldığım çok derslerin yanı sıra muhtemelen bu son ve en kâmil bir dersim olacak.
“Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır mânileri olur.” diyen muazzez Üstadım, bütün hizmetlerin muharrikinin, ruhunun ihlâs olduğunu ısrarla işaret eder ve hiçbir eserine koymadığı on beş günde okunması talimatını vermesini de, hadiseleri yaşadıkça çok hikmetli olduğunu görüyor, yaşıyor ve hissediyoruz.
Risale-i Nur’un matbuat âlemindeki kalesi Yeni Asya’nın naşiri ve hizmetlerinin müdebbiri Nur Talebeleri arasında, daha öncesinden çok tecrübe ettirdikleri müfsid kol faaliyetlerinin sürdürüldüğü hengâmede bir müşavere vesilesi ile İzmir’e gelmişti, vakıf kardeşleriyle beraber.
Verimli ve kararlı görüşmelerin ardından havaalanına, kıymetli yazarımız İslâm Yaşar ile kendilerini uğurlama vazifesi bizde idi. İzmir Yeni Asya Külliyesi ile havaalanı arasındaki kısa süren yolculuk, hayatımın uzun yolculuğunda dayanağım olacak ve ondan bütün zamanları aşan son dersimi aldım ve şahidim de yanımda idi. Yorgun ama huzurlu idi ki duruşundan okunuyordu. Mühim bir şey diyeceği zaman başını kalbine doğru eğer, secdeye bakar ve hafif sallanarak Risale-i Nur kaynaklı veciz mânâlarla süslediği derunî konuşmasını yapar idi.
İşte şimdi de hazırlık aşamalarını yaşadığımız yeni bir konuşması olacak ki vasiyeti namına tezahür ediyordu:
“Mehmet kardeş, ola ki hissiyatıma kapılıp meşveretin hilafına benden bir söz duyduğun zaman, o zaman beni değil mutlaka meşvereti dinle ve meşverete tabi ol! Bu sana vasiyetim olsun!”
“Eyvallah canım ağabeyim, başım gözüm üstüne!”
Eskiler, intak-ı hak derler ya, işte onu yaşadım ve yaşatan Rabbime şükrediyorum. Âdeta “şeyhim” diye ellerine vardığım bu muhterem ağabeyim bana, müthiş bir dersi, yaşayarak veriyordu. Belli ki biraz öncesindeki müşavereler, onun bu kanaatini hem takviye ve hem de tasdik eder mânâları yaşatmış ona.
“Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” düsturuyla yola çıkan ve hizmetin her kademesinde meşveret-i meşrûa ile işlerini müşavere eden; şahsı değil şahs-ı maneviyi; menfaati ve kuvveti değil hakkı esas tutarak, İttihad-ı İslâmın azami uhuvvet, tesanüt, fedakârlık ve sadâkat halkalarında saklı olduğuna inanan, uygulayan ve neşreden Yeni Asya Nur Camiasında beni/bizi bulunduran Rabbimize bir kere daha sonsuz hamd olsun.
Hâzâ min fazli Rabbi.
Mehmet Çetin
17.03.2016 Bostanlı İzmir