Risale-i Nur’da Japon konuları-3

Avatar photoPosted by

Risale-i Nur’da Japon konuları-3

Özel mektupta ne yazıyordu?

Japonya İmparator Meiji ’den Sultan Abdülhamid’e hediyelerle beraber gelen özel bir mektuptan kısa bir bölümü Ali Fethi Okyar’ın, Sultan Abdülhamid’in hatıralarından naklettiği şu bölüm, konumuzla alâkalıdır:

            “Japonların Ruslara karşı kazandıkları zaferin arifesinde idi. Japon imparatorluk ailesine mensup bir prens beni ziyaret geldi. İmparatorundan hususi bir mektup getiriyordu. Benden, İslâm dininin muhtevasını, iman esaslarını, gayesini, felsefesini, ibadet kaidelerini izah edecek kudrette bir dinî-ilmî heyet istiyordu.

             Bunun sebebi vardı, orada İslâmiyet’i yaymayı mukaddes vazife sayan Abdürreşid İbrahim isimli, aslı Kazan’lı olan bir Müslüman âliminden mektup almış, Japonya’da İslam’ı tamim (yayma) hareketine yardımcı olmam istenmişti. İslam âleminin halifesi idim, bir tarafta daima iftihar ettiğim ve hizmetkârı olmaya çalıştığım bu âli vazife, diğer taraftan ruhumda bu mahiyette şerefli hizmete duyduğum hasretle, mümkün olan her şeyi yaptım. Fakat bu yardım daha çok maddî sahada kaldı. Çünkü Abdürreşid İbrahim, bizim din adamlarımızdan başka hüviyet içinde idi. Türkçe, Arapça, Farsça’dan başka Rusça ve Japonca biliyordu. Kırk yaşından sonra Fransızca ve Latinceyi öğrendiğini yazmıştı.”[1]

Rahmetle andığımız Tatar münevverlerinden Kazan’lı Kadı Abdürreşid İbrahim (1854-1944), Osmanlı Sultanı tarafından desteklenen Japonya’da İslâm’ın yayılmasının öncülerindendir.

            Gelen mektup üzerine Sultan Abdülhamid, konuyu Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’ye (1848-1919) açar. Tezhipli Kur’ân ve başka hediyelerle beraber gönderilir, cevap için süre istenir ve ilerleyen yıllarda heyet hâlinde hazırlanan cevap gönderilir.[1]

Modernleşmede Japon modeli

Öncesinden de ifade etmiştik ama hatırlatmakta fayda var. Japonlarla olan yakınlaşma, Osmanlı münevverini, Japon modeli ile ilgilenmeye sevk eder. Şöyle ki:

Osmanlı’nın son devrindeki modernleşme hareketinde bazıları, Japon Modeli olarak isimlendirilen millî ve dinî kimlik muhafaza edilerek Batı’nın teknolojisinin alınabileceğini benimserler.

Bediüzzaman bu görüşü şöyle ifade eder; “Kesb-i medeniyette (medeniyet elde etmekte) Japonlara iktida (uymak) bize lâzımdır ki, onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti (medeniyetin güzelliklerini) almakla beraber, her kavmin mâye-i bekası (varlığının temeli) olan âdât-ı milliyelerini (milli âdetlerini) muhafaza ettiler.”[2]

Abdullah Cevdet gibileri de laik görüşten hareketle her şeyi ile Batı kabul edilmelidir anlayışındadır.

Özetle naklettiğimiz malûmat ile[1] Japonlar tarafından Meşihat-ı İslâm’a varid olan suallerin sorulmasını hazırlayan siyasî, askerî zeminine dikkat çektik ama bu bizim hem konumuz değil ve hem de alanımız değildir ki ayrıntıya girelim. Bize lâzım olan Risale-i Nur’da Japon konularını tasnif etmektir ki buraya kadar bu tasnife zemin hazırladık. Sıra o tasnife geldi, nasip olursa haftaya…

Mehmet Çetin

16.11.2020 Yeni Foça İzmir

[1] https://www.altayli.net/turk-japon-iliskilerinin-tarihi.html; https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/267908

[1] Mehmet Selim Mardin, https://www.yeniasya.com.tr/lahika/risale-i-nur-da-japon-baskumandani_100599;

Oktan Keleş, Sırdaş, 6. Bölüm, https://www.onaltiyildiz.com/?haber,19/sirdas-6-bolum-japonya-islamin-esiginden-dondu; https://tr.wikipedia.org/wiki/Al%C3%A2met https://adanahilalderorg.files.wordpress.com/2018/04/khd16-kavramlar.pdf; Mehmet Selim Mardin, Yeni Bilgi ve Belgelerle B. S. Nursi, s.200 (2021)

[2] Eski Said Dönemi Eserleri, s. 93 (Nutuk)

[1]http://www.davetci.com/d_biyografi/biyografi_abdurresidibrahim.htm

2 comments

  1. Hasan Hüseyin Çeşitçioğlu’nun yorumu
    Tebrikler güzel bir inceleme. Bu talep 1905 Japonların Rusya’yı yenmesi arifesinde oluyor. Üstad ise 1907 de Sultan Abdülhamid ile görüşebilmek için Yıldız Sarayı kapısında mücadele veriyor. Kader hükmünü icra etti eyvallah. Ama zihin jimnastiği de lazım; Abdülhamid Üstadla görüşüp bu meseleyi açsaydı ne olabilirdi. Bu mesele imkansız mıydı yoksa imkan dahilinde miydi? Bunun cevabını, vehimli kuşatılmış tek adam yönetiminin mahzurlarında arayabiliriz..

    1. Üstadın Abdülhamid’le görüştüğünü söyleyen sağlam belgelere dayanmayan tezler var ama bana göre görüşmedi, bilhassa görüştürülmedi üstelik Vali Tahir Paşa’nın referans mektubuna rağmen. Rağmen kelimesi yanlış olur. İstinaden daha doğru kelime. Zira o mektup şifreli idi. O yüzden de şifreyi gören Mabeyn görevlisi malûm millettendi ve engelledi. Görüşseydi ne olurdu? Fevkalade önemli soru. Abdülhamit gibi eğitime azami önem veren bir Sultan Medresetüzzehra gibi muazzam bir projeyle tanışsaydı haberdar olsaydı, Osmanlı yıkılmaz kurtulurdu, denebilir. Lakin kader hükmünü vermişti, yıkılacaktı. Zaten Osmanlı’nın yıkılmasını önlemek için canı pahasına mücadele veren Hz. Üstad, kaderin bu hükmünü görünce İstanbul’u terk edip Anadolu’da kurulmaya çalışılan Anadolu Hükümetine yol göstermek hedef vermek için Ankara’ya gitti. Orda da yine kaderin acılı hükmünü görünce hadisin yönlendirmesiyle Van’a çekildi ve doğacak Nur’un ivedilik kazanması için dua ihzariye sürecine girdi.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir