Eski Said diye isimlendirdiği döneminde siyaset yoluyla dine hizmet etmiş olan Bediüzzaman, tarafgirlik sonucu yapılan hataların da sebebiyle Yeni Said döneminde, siyaset yoluyla dine hizmet tarzını bırakır.
Yeni Said dönemini iyi tahlil etmek gerekir. Bu dönemin kendine mahsus olağanüstü şartları vardır ki ayrı yazıların konusudur. Böylesi dönemde dile getirilen hizmetler, bulunulan dönemin şartları ile değerlendirilmesinin yanında önceki dönemin sonuçları ile bir sonraki döneme hazırlık zaviyesinden de bakmak gerekir. Bu bakış açısından yapılan gözlem ve inceleme daha sağlıklı neticeye ulaştırır.
Said Nursî’yi siyaset içinde mi dışında mı değerlendirmesine onun vazifesi noktasından bakmak, belki de en doğru olanıdır. O, ahirzamanın vekili ve müceddidi olarak Müslümanı ilgilendiren hemen her konuda istikamet vermek, asrın şartlarına göre tevil ve tefsir etmek, içtihad etmek ile vazifelidir.
Otuz Bir Mart Vakası sonrası sorgulanmasında “Sen de Şeriatı istemişsin!” sualine verdiği cevap, ileri hayatındaki hizmetlerini siyaset içindekilerden ayıran yol ayırıcı pusuladır.
“Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa da feda etmeye hazırım! Zira Şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahzâ ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil.”
Siyaset yolu ile İslâm’a hizmette Bediüzzaman’a has metodun kısmî izahında şunları ifade edelim:
“Fakat ihtilalcilerin isteyişi gibi değil” tavrı bir duruşu gösterir. Bu duruş, “isteyiş” konusunda farkı gösterir. Zira onların istediği ile adale-i mahzayı temin etmek mümkün değildir. Fazilet, ihlâsla yapılan hizmette saklıdır, mevcuttur.
Yeni Said, siyasetten istiğna etme gerekçesini merhameti noktasından değerlendirirken sırtını da adalet-i mahzâ esasına dayayarak yapmıştır. Zira ittihad-ı İslâm’ın teminine, ihtilâlcilerin isteyişi tarzındaki anlayış manidir. 2. Meşrutiyet’in ilânı sonrası 19.12.1908 de yayınladığı Mebusana Hitap makalesinde “Şeriatı siyasetten tecritle o zann-ı batılı tasdik etmeyiniz. Zira dinimiz nasıl ki manevî ve vicdanî ve uhrevî ve naklîdir; maddî ve siyasî ve aklî ve meaşı tanzim ve temin ediyor.” [1], ifadesinden, siyasetten uzak kalmanın, tecrit olmanın doğru olmayacağı anlaşılır. Lâkin bu anlayış; tarafgir davranışlar, hizipli garazlar ile emniyet ve asayişi sarsıcı, huzur ve uhuvveti bozucu, dinî ve millî değerleri suiistimal edici yola yönelmemelidir.
Siyaseti, dinsizliğe alet edenlere mukabil, dini siyasete basamak yapanları da ikaz için Eski Said döneminde siyaseti dine vesile yapmak için bir miktar girer ve “Şeriatı siyasetten tecritle o zann-ı batılı tasdik etmeyiniz” diyerek din ile siyasetin ayrılması gerektiği yaklaşımını batıl bir zan, görür. Bediüzzaman, dinimiz nasıl ki manevî ve vicdanî ve uhrevî ve naklîdir; maddî ve siyasî ve aklî ve meaşı tanzim ve temin ediyor.”, tesbiti ile dinin manevî, vicdanî ve uhrevî özelliğini sıralarken insanın da maddî, siyasî, içtimaî hayatını tanzim eder ve hayatî ihtiyaçların akıllıca karşılanmasını, İslâm’ın tavsiye ettiğini ifade eder.
Sıralanan vasıflara bakıldığında insanın dinî ve dünyevî iş ve vazifelerinin tanzimi anlamındaki siyaset, fıtrîdir ve uzak kalmak, irşad makamındakiler için doğru olmadığı gibi içerisinde olmaları bir vazifedir.
Buraya kadarki ifadeler ile Bediüzzaman’ın siyasetin şerrinden sığınması duruşu bir çelişki değil aksine isabettir şöyle ki:
Haftaya devam edelim inşaallah.
Mehmet Çetin
13.06.2018 Yeni Foça İzmir
[1] Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 32 (2017)