Kurşunlu Camiinde tapulu yeri olan!

Avatar photoPosted by

Evet, o benim babam!

Rahmetli Abidin Akın ile yaptığı bir sohbetinde anlatıyordu:

“Biliyor musun dünürüm Âbidin Efendi? Kurşunlu Camiine namaza gittiğimde ön safın minberin sağ tarafında pencerenin önündeki yer âdeta bana tapulu idi! Niçin diyeceksin, biliyorum. O safta namaza durduğumda pencereden kızım Müşerref’in evini görüyorum. Acaba kömürleri var mı, bacaları tütüyor mu, endişelerimi gideriyorum.”

            Bunlar ana ve babaların evlâd sevgisi ve ilgilerinden ibretlik hikâyelerdir, ama yaşanmış cinsinden ki nesilden nesil aktarılır durur.

Evlâd; çocukluğunda babasını arar, gençlik ve orta yaş döneminde azarlar ve ileri yaşında tekrar babasını arar, bulamazsa hatıralarıyla anarak avunur.

Nice sıkıntıya düştüğümüzde imdadımıza yetişen, tereddütlerimizde fikir ve tecrübeleriyle pusula olan, dağılan aileyi hastalanmasıyla “geçmiş olsun” temennileriyle topladığı gibi vefatıyla da son defa bir araya getiren babadır, dostum!

Varın siz, baba hakkında yazılan binlerce methiyeyi hatırlayın. Ne kadar anlatırsanız anlatın yine de azdır.

Analara yapılan üstün takdirlere elbette bir diyeceğimiz yok, lâkin baba; analara yapılan bu takdirlerin arkasındaki gizli öznedir.

Yazımızın girişindeki anekdot (hikâyecik), yaşanmışlığın tecrübesidir. Evlâdımızı evlendirdikten sonrasında bile onunla alâkamızın kesilmemesi gerektiğinin resmidir. Bu ilgi, sadece evlâd ile kalmıyor elbette, sırayı torunlar alıyor, hem de daha hızlı ve daha heyecanlı.

Babam; ablamın, evinin bacası görünen pencerenin olduğu ilk safın sağ tarafında yani minberin sağına durur. Oradan kızının/ablamın durumundan muttali olacak…

Namazda böylesi durumlar olur mu, diyebilirsiniz, eyvallah. Bizler evliya değiliz elbette, ama aynı gözlem, kılınan vakit namazının bütün rekâtlarında herhalde olmuyordur. Kaldı ki hangimiz kıldığımız namazda dünyaya dalmadan kılabiliyoruz?

Bu savunmaları bir yana bırakalım. Lâkin hayatın gerçeğine dönerken elimizin altındakilerin kıymetini, onlar gitmeden bilmemiz lâzım.

Eldekilerin kıymetinin bilinmesi konusunu bir hadis-i şerifle taçlandıralım:

“İhtiyarlık gelmeden, gençliğin; hastalık gelmeden, sıhhatin; fakirlik gelmeden, zenginliğin; ölüm gelmeden, hayatın; meşguliyetten önce, boş zamanın kıymetini bilin.” (Beyhaki, 9575 nolu hadis)

Mehmet Çetin

21.06.2017 Yeni Foça İzmir

 

 

 

 

One comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir