İ’tikâf
İbadet niyetiyle camide kalmak anlamına gelen i’tikâftan murad tefekkür ağırlıklı bir ibadet olmasıdır. Kur’an ve Sünnet kaynaklı i’tikâfın, Bediüzzaman’ın hayatında da uyguladığı bilinen bir hadisedir.
Üstad hakkında, hemen her akşamdan sonra sabah namazına kadar bir manada itikâftadır diyebiliriz. Ramazanın son on gününde yapılması sünneten âdet olan bu tatbikat bir şekli ile Risale-i Nur’un esaslarından olan “tefekkür” rüknü ile de paralellik arz etmektedir.
“Acz, fakr, şefkat, tefekkür” şeklindeki tespit ile dört esaslı olan Nur Hizmetinin tefekkürü netice veren binlerce sahife kaynağı Risale-i Nur’da mevcuttur. Mesela bir Ayet-ül Kübra bu konuda muazzam bir eserdir. Kâinattan Halık’ını soran bir seyyahın müşahedelerinin derin bir tefekkürle anlatıldığı bu eserin ardından Dördüncü Şua olan Ayet-i Hasbiye’yi tavsiye ederiz. Bu eser, insanı Hz. İbrahim (as) emsali halilullah makamına namzet kılar.
İsra/44 ve Bakara/32 ayetinden sonra Külliyatta 113 adet geçmekle üçüncü sırada yer alır. Ayet-i Hasbiye[1] olan “Hasbünallahü ve-ni’mel vekil” ayeti, Dördüncü Şua’da “Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye” olarak isimlendirilirken, ayetin nurlu mertebeleri tefekkür edilir.
Ruhun istediği vücud, hayat ve beka arzusuna mukabil elimizde acz ve fakrdan başka bir sermayemiz yok ki bu ikisi de fenâya mahkûm. İşte bu mana ve makamda bu üç arzuyu ilim, irade ve kudreti ile halk edecek Rabbimize, Ayet-i hasbiye ile tevekkül gerekir. Bunlar enfüsi dairedeki derin, geniş ve yüksek olan üç boyutlu belki de çok boyutlu inceliklerdir.
Tam bir teslimiyetle kılınan itikâftaki namazların tefekkürî manalar ile ikmali, insanda, sonraki hayatı için derin izler bırakır. Hayatın faniliğini yeniden keşfeden insan, kazandıklarına sevinmediği gibi kaybettiklerine de üzülmez. Başına gelen ve içerisindeki hadiselerin nâr da nur da olsa Rabbinden gelen bir münasebet olduğunu, kendisi ile bir şekli ile ilgilendiğini anlar, şükreder, unutulmadığını ve yalnız olmadığını hisseder, rahatlar.
Ramazanın son on gününde tatbike imkân bulamayanların mesela bir öğle ikindi arasında itikâfta bulunarak, o büyük manaya numune nev’inden olması murad edilir. Hem bu şekilde hayat şartlarının içerisinde bunalan insan ruhunun teneffüsü sağlanmış ve hem de sünnetin o zengin hazinesinden ahirete transfer yapılmış olunur.
Onuncu Rica’da geçen Eyüp Camiin mahfelinde çok defa i’tikâfa giren Üstad, üç cihetli misafirliğini tefekkür ederken bizlere işaret taşları yerleştirir. Gavs-ı A’zam’dan (ra) İmam-ı Rabbanî’den (ra) gelen imdatlar ile Kur’ân’î hatırlatmalar sayesinde cemiyet hayatının sıkıntı ve aldatmacalarından sıyrılmaların, i’tikâflarla tatbik edilebilirliğinin numunesini anlatır.
Kişiye göre vacip, sünnet ve müstehap olan i’tikâf, niyet ile başlar. Camide veya mescidde olmalıdır. Ramazan dışında olduğu gibi Ramazanda olması menduptur. İ’tikâf niyeti ile birkaç gün kalınabildiği gibi birkaç saat süre ile de kalınabilir. Abdest gibi temel ihtiyaç için dışarı çıkabilir. Eşlerden uzak kalmak ayetin hükmü gereği mezheplerin ortak görüşüdür. Namaz kılmak, Kur’an okumak, tesbih çekmek, dua ve niyazda bulunmak, tefekkürde bulunmak, tevhidi mütalâa eden eserler okumak müstehaptır.
Günlük meşguliyetten fırsat bulamayanların, iş hayatı yükü fazla olanların tatil günlerinin en az birinde i’tikâfta bulunması sırat ve ahiret yolculuğunda yol arkadaşı olur inşaallah. Bu sayede dünyevi sıkıntılardan kurtulmak niyeti ile huzur ve huşu içerisinde yapmak istediği duayı i’tikâf zemininde pekâlâ yapabilir.
Dua, zayıfın kuvvetliden yardım talebidir. Aciz ve fakir olan insan kavi ve gani olan Rabbinden niyazıdır. Dualar, na’büdü (biz) ile kuvvetlendirilerek kabule yakın hale getirilmeli.
Bu duygu ve niyetler içerisinde geçen Ramazanımız, hayatımızda geriye bırakılan tatlı hatıralar olduğu gibi geleceğe ümid ile bakmamıza vesile olacak güç kaynağı olacaktır, inşaallah.
Mehmet Çetin
23.07.2013.Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir
[1] Mehmet Çetin, Risale-i Nur Külliyatı’nda Geçen Ayetler, s. 59