Na’büdü Mütalâaları-28
Sema arz ile arz sema ile mevcuttur. Biri birini davet eder. Biri birisiz olmaz. Bu öylesine bir beraberlik ki ayrı olması düşünülemeyen bir birliktelik.
Hakikaten hiç düşündük mü semasız bir arzı veya arzsız bir semayı? Nasıl bir şey olurdu acaba? Düşünmesi ve hayal edilmesi bile mümkün olamamakta. Hiç bir hayal malzemesini kullanamazsınız yerli yerince. O halde hayallerimizin bile en güzelinin üzerinde mükemmel bir güzellikte Rabbimiz semayı ve arzı yaratmıştır, demekten başka güzel kelâm olamaz.
Risale-i Nur’da ziyadesi ile “Rabbissemavati vel ard” geçer. Bu ifade Kur’an’ın dokuz ayrı ayetinde geçen bir ifadedir. Üstad Bediüzzaman ayetin bu kısmını Külliyatta 16 yerde zikreder.[1]
Arzın semaya karşı küçüklüğü hakkındaki izahında ise getirdiği misal hatırda kalıcıdır. Nasıl ki, daimi bir çeşme, varidatsız büyük bir gölden daha büyük denilebilir. Aynen onun gibi dünya, Allah’ın sanatına bir sergi yeri, icadına bir toplanma yeri, hikmetine vesile yeri, kudretine mazhar, rahmetine çiçeklik, Cennetine tarla, hadsiz mahlûkat âlemlerine ölçek, mazi derelerinden gayb âlemine akacak bir çeşme hükmünde yaratmış. Her sene yüz bin katmerli bir tarzda sanat eserleri ile donatılmış gömleklerini değiştirir. Her zamana tazelenerek ve öncekilere genelde benzeyen ama özelde kesinlikle benzemeyen bir tarzdaki yeniliklerini maziye boşaltır bir dünyayı göreceksin ki semaya karşı ziyade gelmezse, noksan da kalmaz. İşte “Rabbissemavati vel ard” sırrını anla![2]
Küçüklüğü ile beraber koca semaya denk tutulan arz, Habib-i Edibinin, nazdar sevgilisi Resul-i Ekrem’in(asm) tecelli ve tulu ettiği yerdir. Bu manası ile iki cihandan ağır basar.
Ashab-ı Kehf diye yad olunan bir grup genç, kavminin tanınan ve bilinen namdar yiğitleri, zalim hükümdarları Dikyanus’un karşısında ve ileri gelen bir grup insanın önünde “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir.”[3] dediler. Rabbimiz de “Biz onların kalplerine sabır ilham ettik, sebat verdik, kalplerini kuvvetlendirdik.”[4]
O gençler Allah’a inanlar namına bu ifadeyi kullanırlar iken “Rabbimiz” deki –miz zamiri ile biz de dâhiliz. Bütün zamanlardaki ehl-i iman ve ehl-i salat da dahildir. Aynı zaman kâinattaki bütün zerreler dâhildir. Zira her bir şey kendi lisanı ile Rabbini haykırır, ilan eder.
Yaşanan her devir ve dönemde Allah’ın varlık ve birliğini örtmek isteyenlere mukabil ilan edenler hamdolsun çıkmıştır. Esasen Onlar bu duruşlarını kendileri ve vücutlarındaki zerreler namına yaparlarken temsilen zamanı aşarak bizler ve kâinat namına yapmaktadırlar.
Bu ifade aslında iman etmeyenler etmese de kendilerinin de Rabbinin arz ve semanın Rabbi olduğunun ilanıdır. Dolayısıyla zamanı aşıp bize kadar nakledilen bu manada kul sıkıştığı zaman, darda kaldığı zaman Ashab-ı Kehf’e iktidaen tevhidi ilan manasında “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir.” demeliyiz.
Ömrü küfürle geçmiş nice yaşlıların yanında imanla geçmiş gençler hakikat noktasında daha değerlidir. Yaşlı da olsa delikanlıdırlar. Ashab-ı Kehf’in yaşlarına atfen Kur’an onları “genç” diye kıyamete kadar yâd etmekte. Zira onlar sema ve arzın Rabbine inanan kimseler ve bunu duruşları ile de ilan edecek yürekte insanlardı.
O halde biz de bütün zerratımız, kâinattaki her şey namına ve tabii ki adımıza Allah birdir, başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temellük edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir demeliyiz. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulsan her istediğini buldun, hadsiz minnetlerden ve korkulardan kurtuldun,[5] diye haykırmalıyız. Bunu içimize sindir sindire de okumalıyız, tatbik etmeliyiz.
Bu manalarla ellerimizi semaya kaldırarak, gözümüzü de arza dikerek arz ve semanın Rabbini, kendimiz adına, bütün inananlar ve kâinattaki mahlukat namına duamıza dâhil edip küllîleştirerek Rabbimizi ilan etmeliyiz.
Mehmet Çetin
12.12.2012. Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir
[1] Çetin,R.N.K.da Geçen Ayetler, sh. 227
[2] Nursi, Sözler, sh. 291
[3] Kehf 14; Duhan 7; İsra 102; Ra’d 16; Zuhruf 82; A’raf 54; En’am 1,73; Hadid 2
[4] Kehf, 14
[5] Nursi, Mektubat, sh. 376