Hiç çocuğu olmayan ve 86. yaşındaki Hz. İbrahim’in (as),“Bana bir evlat verirsen onu kurban ederim” diye duâ etmişti. Hz. İsmail’in (as) doğumuyla Allah, duasını kabul eyledi. Lâkin baba İbrahim (as), vaadini unutmuş olmalı ki, oğlu yedi yaşına geldiğinde, vaktiyle verdiği sözünü hatırlatan rüyalar görür. Nihayet, dinî kaynaklarda anlatıldığı gibi kurban etme teşebbüsünde bulunur.
Bu yazımızda, yaşanan bu hâdise ile işaret edilenlere dikkat çekmek istedik. İşaretlerin afakî boyutu olduğu gibi enfüsî derinliği de var.
Yaşadığımız âlem; Allah’ın isim ve sıfatlarının, maddeye ve hadiseye her an tecellisi ile devam ederken, ihsan edilen bütün nimetleri akıllıca kullanması gereken insan; Rabbini tek ve ortaksız olarak kabul etmesine işareten iç/enfüsi âlemindeki ene/benliğini kurban etmesi, olması gereken hedeftir, kanaatindeyim.
İşte bu kurban hadisesinin yeniden yeniye hatırlatılması için, semavî dinler, Rabbimiz tarafından insana gönderilmiş, başlarında peygamberleriyle beraber. Ama, insan; “Doğrusu daha önce Adem’den ahit almıştık da, unuttu…” (Taha, 20/115) âyetinde işaret edildiği için her an unutmaya müptelâdır, özellikle işine gelmediği durumlarda daha da nükseder, unutkanlığı.
Cennette yasaklananı yemeye, Şeytanın aldatmasıyla yönelen Âdem’e (as) işaret olarak zikredilen yukarıdaki âyet, istikbalî bir hedefe de işaret eder. O da; asıl vazifesi olan insan olma vasfına yönelip, Kal-u belâ sözleşmesine işareten hatırlatılır. Lakin, bu âyetin hafifletici ve rahatlatıcı bir yanı da insanın kasden değil, hata sonucu unutmalarında mazur sayılacağıdır. İşte bu mânâları kurban düşüncesi olarak dağarcığa sığdırırken başka işaret aramak adına mütalâaya devam edelim.
Mülk boyutunda Hz. Âdem’in (as), melekût boyutunda Resul-i Ekrem’in (asm) çekirdek ve fihristi olduğu insanlık ve İslâmiyet’in müşterek şuurunun en derin izleri kurban manalarında saklıdır.
Öncesindeki peygamberlerden farklı ama en can alıcı noktasından imtihan edilen Hz. İbrahim’in (as) Rabbine verdiği sözünün sadakatle yerine getirilmesi meselesi kurbanla sembolize edilerek beşeriyete ders verilmek istenmiştir. Zahiren babasına ama esasen Rabbine teslimiyetin şahikasına çıkan Hz. İsmail’in (as) hâli insanlığa numune bir kulluk olarak billurlaşmıştır. İşte kurban yaklaşımlarının temelinde bu hakikatleri esas kabul ederek duvarları yükselmelidir. Yükselen duvarlar enbiya ve evliyanın örnek davranışları ile süslenebilir artık. Ama biz içimize ve işimize dönelim. Geçmiş, gitti. Evet, şu an bu seneki kurbanı yaşıyoruz, nasib olanı da.
Kurban, insanlık tarihinde sadece Hz. İbrahim (as) ve İsmail (as) ile yaşandı ancak insanın enfüsi âleminde her nefesinde yaşanmalıdır. Dolayısıyla aldığımız her nefeste Allah’ın yoluna kurban olduğumuz şuuru sürekli kuvvetlenerek devam ettirilmelidir. Bunun zirvesi Kurban Bayramında yaşanır. İbadetlere devamla beraber heva ve hevesimize sehven kapılsak da tövbe ve istiğfarla yeniden dergah-ı ilâhîye dönmek fazilettir, olması gerekendir.
Sözü bir dua ile bitirelim:
Allah’ım! İbrahimvari (as) bir imtihana tabi tutulsa idik elbette çok zorlanacak, İsmailvari bir sınavda ise kesinlikle bocalayacaktık. Yazıklar olsun bize ki; bırakın evladı ve canı kurban etmeyi, malı vermede bile, bin dereden su getiren kaçamak hâllerimizden utanıyor, af diliyor ve yardımını istiyoruz. Kestiğimiz kurbanları, atamız İbrahim’in (as) ulaştığı yüce manalar yolunda kabul eyle. Bayramlarda yapılan dualarla küllîleşen manaların hürmetine, bizi, kaldıramayacağımız yük ve imtihanlara tabi tutma! Heva ve hevesimizi Sana kurban etmeyi nasip eyle. Bunu samimi olarak istiyoruz. Rahmetinle nasip eyle. Âmin.
Not. Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Mehmet Çetin
29.08.2017 Yeni Foça