Eğrisiyle Doğrusuyla
İstanbul Sözleşmesi ve fuhuş
Fuhuş; evlilik dışı cinsel münasebet ile din ve ahlâk ölçülerine uymayan her nevi aşırılıktır. Bunun yanında kadının kadınla ve erkeğin erkekle veya erkeğin anılan şartlarda başka bir kadınla olan cinsî münasebeti de fuhşun tanımına girer.[1]Nahl Suresi’nin 90. Âyeti’nde Allah, fuhşu yasaklar.
İnsanlık tarihiyle başlayan fuhuş, insanlık tarihinde hep problem olagelmiştir.
Tevrat ve İncil’de fuhuş yasaklanmıştır. Bu iki kitaba inanan toplumlardaki sapık alışkanlık, On Emir’de de belirtildiği üzere fuhuş reddedilmektedir. Zamanla azgınlaşan insanların bu sapıklıkları karşısında yetersiz kalan Hıristiyanlık, fuhşu “gerekli kötülük” olarak tanır ve iki büyük teolog Aziz Augustinus ve Aquinolu Thomas, insanlarını sakındırmak için bu konu üzerinde durur. Anlaşılan, Batıda fuhşu yasaklayan hiçbir kanun, neredeyse işlememiş, baş edememiş ve o toplumun bu cinsel yöneliminin zaman zaman adı değişse de aynı sapıklık devam edegelmiş. İki büyük Dünya savaşı, getirdiği tahribatın altında fuhuş, alttan alta daha da yaygınlaşmış.
Şehveti, neslin devamına dinamik bir muharrik olarak değil de hayatının merkezine alan anlayış, bir kadın ile yetinmeyerek fahişehaneleri kabul etmeye mecbur kaldı.
Batı; üstesinden gelemediği bu sapkınlığı ikinci Avrupa yüzü ile bu sözleşmede yer verirken, birinci Avrupa yüzü ile de cinsiyetleri su-i istimal edilen kadını bu nevi mağduriyetine tedbirler alıyor. O sebeble İstanbul Sözleşmesi, bir manada müsbet ve menfi Avrupa cephesiyle tahlil edilmelidir.
Birinci Avrupa: Hıristiyanlık dininin özünden aldığı feyz ile cemiyet hayatına faydalı fen, san’at, adalet ve hakkaniyet vasıflarıyla hizmet eden Avrupa.
İkinci Avrupa: Allah’ı inkâr eden hukuk ve ahlâk anlayışını hayat felsefesi olarak yaşayan ve yaşanılmasına bütün kuvvetiyle zorlayan bir Avrupa’dır. Bu anlayışıyla meş’um medeniyetinin günah ve sapkınlıklarını güzel sanat ve gereklilik zannederek, beşeri sefahet, sefalet ve dalâlete sevk eden, bozulmuş ikinci Avrupa!
Birincisine beşeriyet ve genel anlamda müsbet, ikincisine menfi diyebiliriz.
Avrupa Birliği’nin içinde çarpışan bu iki ruh, sürekli mücadele halindedirler.
Düzeni sağlamak için sakındırmak ve cezalandırmak ile beraber hakkı ve doğruyu anlatmak, sabrı tavsiye etmek de çok mühimdir, esaslı bir yeri vardır. Kuş, iki kanadı ile uçar. Ceza ve mükâfatın eğitimde tartışmasız yeri olmakla beraber güzel ve isabetli usûllerle anlatmak; doğruyu muknî izahlarla istikamete sokmak; fert, aile ve cemiyet olarak istikrara girmenin en selâmetli yolu da adaletten geçmektedir.
Adalet, ferdin ve cemiyetin şaşmaz pusulasıdır. Her şeyi yerli yerince ve yeterince kullanmak; susulması gerektiğinde susmak, konuşulması gerektiğinde konuşmak; samimi olmak, menfaat gözetmemek; zamanı, zemini, imkânı, malzeme ve personeli gerekli, yeterli ve isabetli kullanmak adalete bir adım daha yaklaşmak demektir.
Kavramlarla aile yıkılıyor
Sözleşme ile getirilen partner (dost/metres) hayat, mevcut yasalara göre meşrulaşmış, aile olarak kabul edilmiş olup böylelikle aile kavramındaki kutsiyet yıkılıyor, partner ambalajlı fuhuş, yasalarla korunarak sıradanlaşıyor.
İşte İstanbul Sözleşmesine gayr-ı meşru münasebet noktasından baktığımızda endişelerin haklılığı ortaya çıkıyor.
Mehmet Çetin
12.12.2019 Yeni Foça İzmir
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/fuhus