Arş-ı Âlâ ’da yankılananlar

Avatar photoPosted by

Âl-i İmran’ın ve Şûra Suresi’nin 30. Ayetlerinden anlaşıldığı kadarıyla kulun başına her ne musibet geliyorsa kendi eliyle yaptığı günahlar yüzünden gelmektedir.

Musibet, şerrin ta kendisi olmadığı için bazen saadette felâket olduğu gibi, felâketten dahi saadetin çıkacağını ihtar eder. Sevmediğiniz şeyde hayır, sevdiğiniz şeyde şer olma durumunu da hatırlamak yerinde olur.

Evet, musibet ya işlenen bir hatanın neticesi ya da ileride verilmesi muhtemel bir mükâfatın mukaddemesidir. Her iki hâlde musibet ile karşılaşma söz konusu iken iş bu musibetin davetini icab ettiren cinayet ve haksızlıkla, mazlumların âhının Arş- Âlâ ’ya yükselmesi o yüce makamda yankı bulmasına sebeb olmaktadır.

Zalim, zulmü ile akıbetindeki musibete; mazlum ise zalimin zulmü ile musibete düçar olmaktadır ve olacaktır.

Yeryüzündeki bütün haksızlıklara uğrayanların âh-ü enînleri Arşa yükselir. Ekseriyetin hatası musibeti dâvet ederken; musibete uğrayana rahmete dönüşüp, zulmedene ceza olarak yansır.

İki Cihan Harbi, bir kısım hataların cezası olarak gerçekleşirken, ihmâllere kefaret ile mazluma da dolaylı mükâfat sebebi olarak tecelli eder.

Müslim, gayrimüslim her kim olursa olsun zor durumda kalan her bir insanın, kesin ve samimî imdadıyla yaptığı duanın, ötelerin ötesindeki kabulü ve tahakkuku öylesine ibretli tecelli ediyor ki akılları hayrette bırakıyor.

Zulmü ile gündüzleri geceye çeviren Firavunu bir sinek ile Nemrut’u bir karınca ile kimilerini ve kimi yerleri çekirge ile cezalandırdığı gibi asırların deccallarını mesihleri ile süfyanlarını mehdiler ile mazlumun imdadına gönderen merhametli ve hikmetli Rabb-i Rahimimiz, bu asrın Deccaline Mesih’i ile Süfyanına da Mehdisinin sesi ile yankı verir.

İşlenen günahın şeklinin çok değişken olması nisbetinde verilen ceza da öylesine değişkenlik arz eder. Siyaseti, ekonomisi gibi çeşitli menfaat ya da müfsid maksadları ile beşere yapılan zulüm; yakın zamanlarda değişik isim ve namlarla boy gösterip tarihe kara lekeli bir not olarak düşülürken, bu zulmün ve haksızlığın Arştaki yansıması ise onların plânlarının rağmına tecelli etmesi, yaşanan bir hadise olarak gerçekleşir.

İstanbul’un fethini kendine musibet gören bozuk ve sefih Avrupa’nın; rövanşını İstanbul Sözleşmesi ile alma plânına takılan nâdanlarımız, kadına şiddeti önleme paravanasına aldanmaları ise yeni bir musibetin bizim sahilde yansımasına sebeb oldular. Evet, İstanbul Sözleşmesi iki tarafıyla bir musibettir. Gayrimeşru münasebetlerin sapkınlıktan kurtarılıp yasa ile korunması sağlanırken kamu eliyle bir musibete dâvet, sessiz kalmakla ya da yüksek ve etkin ses çıkaramamakla ferdi, aile ve istikbalini tehdit eden bir başka musibet oldu.

H1N1 Virüsünün ölümcül bir alt çeşidi olan İspanyol nezlesi, zirve yaptığı 1918-1920’li yıllarda elli ile yüz milyon insanın ölümüne sebeb olduğunu, tarih arşivine kaydederken saklı olanlar dikkat çekmektedir. Hastalığa dönemin önemli isimlerinden de yakalananlar olur. Alman düşünür Max Weber, Ressam Gustav Klimt, İspanya Kralı XIII. Alfonso ve Sigmund Freud’un beşinci çocuğu Sophie Halberstadt Freud bu kişiler arasında sayılabilir. Metin Özata ise; kitabında Mustafa Kemal, Samsun’a hareket etme hazırlıkları içerisindeyken bu hastalığa yakalanır ve hastalığı Beşiktaş’taki evinde atlatır[1], der.

İspanyol nezlesinin belirtileri; solunum güçlüğü, hastaların yüzü kızıl kahve bir renk alması ve daha sonra maviye dönmesi ve öldüklerinde simsiyah olması idi.[2]

Gayr-ı meşru beraberlik 1980’li yıllarda AIDS olarak tezahür ederken kırk yıl sonra da koronavirüs (Kovid-19) adıyla ortaya çıkan yeni virüsün vücutta AIDS hastalığına neden olan HIV ve ölümcül Ebola ile benzer şekilde yayıldığı ifade ediliyor. Yapılan çalışmalara göre, Kovid-19 vücuda burun, ağız veya gözlerden giriyor ve ‘furin’ isimli bir enzimi hedef alıyor. Bu enzim sayesinde proteinleri aktif hale getiren virüs, insan hücreleri ve virüs arasında doğrudan birleşip kaynaşarak tepkimenin gerçekleştirilmesini sağlıyor ve bedene yayılıyor.[3]

Ağız, burun, göz kanalı ile girmesi bu üç uzvun sağlıklı ve doğru kullanımına dikkatleri çekerken kaderî cepheden de o üç uzuv için dikkat çekilen ikazlara da işaret edilmektedir. Yeme, içme ve konuşma ile doğru ve sağlıklı olanı ve göz ile de meşru olanı izleme noktalarından ağız, burun ve göz kalesi iyi korunmalıdır.

İntikamın adı “İstanbul Sözleşmesi” olurken; nezafetin necaset sahilinde kader, ikinci bir ikazıyla temizliği haykırıyordu, 6284 sonrası, belki de koronavirüs ile!

2020’nin malûmundan Arş-ı Âlâ ’nın aynasında yansıyan ilim; hangi müjdeleri ihtiva ettiği, yaşayana nasib olacak inşaallah!

Dua, dua, dua!

Mehmet Çetin

11 Mart 2020 Yeni Foça İzmir

[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0spanyol_gribi

[2] https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-45892354

[3] https://www.milliyet.com.tr/gundem/koronavirus-nedir-corona-virusu-bulasici-mi-belirtileri-nelerdir-hangi-ulkelerde-coronavirus-salgini-var-6153146

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir