Huzurevinde huzur aramak
-Sonrakilere Çiçek olan Avni’lere…
Hayatını olabildiğince huzurlu yaşayan bir insanın, ömrünün ahirinde hanımının vefatı sonrasındaki şu ifadeleri henüz ihtiyarlığın başında iken beni, derinden derine düşündürdü.
“Çok değerli dostlarım,
Bu dünya huzur dünyası değildir. Her ne kadar bizi iş, eş makam ve mevki huzurlu gibi gösterse de aslı hiçte öyle değildir. Bir gün gelir işin, eşin makamın ve mevkiin yok olur, sende ben gibi kalakalırsın ve yolun huzurevi denilen eski değerlerin değersizleştirme yerinde huzur aramaya gidersiniz. Bendeniz de yarın Allah nasip ederse oranın tadına ve huzuruna bakmaya gidiyorum. Bundan sonraki yazılarımı huzurevinden yazacağım inşallah bir kez daha haklarınızı helâl etmenizi rica ediyorum.”
Hayatı, bütünüyle bir imtihan salonu bilmemize rağmen öyle sahneleri var ki; inanın hakikaten insanı hayrette bırakan hâller tecelli ediyor.
Bir ömür; ailenizle müşterek geçen birliktelik, bir noktaya geliyor, her şey kontrolünüz altında olduğunu düşündüğünüz an, elinizden kayıp gidiyor. Bazan bir evlâd, bazan bir meta, bazan bir hata ve bazan bir kanaat her şeyini ama her şeyini, ardına bakmadan alıp gidiyor, üstelik “Eyvallah” bile demeden.
Elinizdeki ya da yakınlarınızdakilerin desteği ile bir müddet bakiye kalan hayata tutunarak devam ediyor, onlarla avunuyorsunuz. Lâkin onlar da baki değil, tıpkı senin olmadığın gibi. Ya sen ya da onlar bu destekten gına geliyor, tahammül edemiyorsunuz. Ve mimsiz medeniyetin icabı zannedilen, şu mukallid cemiyetin çare zannettiği, huzur vereceği düşünülen huzurevinde soluğu alıyorsunuz.
Soluk alınan hâne, ömrünü geçirdiğin hânene şeklen benzese de içinde alışık olduğun ruh yok! Muhabbet yok, yüzüne gösterilen kalbine hitap etmiyor ki? Uzatılan el, buz!
Bir oda gösteriyorlar; muntazam, bekleyen hayatındaki ihtiyaçlarını karşılayacak cinsten ancak kaynaştırıcı, intibakı temin ediciyi arıyorsun televizyonda, bilgisayarda, kitap ve gazetelerde de olmadı, emsalin olan yârenlerle olan sohbetlerde ise heyhat!
Şeş cihetten aranılan muhabbet, hatıralara dalınca boşa çıkar. Dalınan hatıra mazi sahifelerinde huzuru ararken bakalım neler çıkar karşısına:
Hayalen izler, hep geçmişini insan,
Şeritler geçerken dile gelir lisan.
Denilmiş idi önden birimiz giderse
Perişan olur yalnızlıkla, arkada kalan
Dar gelir oda, dar gelir geniş dünya
Nefes yetmez, sırada hangi hülya?
Hani, ekmek bile aldırmazdın, bense
Kalakaldım, ayaklarımla hepten yaya.
Yol açıldı göründü müstakbel huzur
Zannedildi ki huzurevinde bulunur
Böylece minnet olmayacak, kimse
Aldanmasın, huzurevi oldu hepten kubur.”