“Hıllet hasreti” başlıklı yazımızın başından bu yazının sonuna kadar nefsimi hesaba çekmek istedim. Dolayısıyla bu iki yazıda kimseyi suçlamamak adına makam itibari ile kendime seslendim ve kendimi muhatap aldım.
Şöyle diyorum nefsime:
Cemaatî sıkıntıları ve sorumluları anlatırken niçin kendimin dışında ve geniş zaman kipi kullanan cümleler kuruyorum? Bu konuda ben sütten çıkmış ak kaşık mıyım?
Risale-i Nur’u ilk tanıdığım zamandaki heyecanımın son zamanlardaki durgunlaşmasını olgunlaşma diye tevil etmiştim, aslında odunlaşması olmalıydı. Mızrağın çuvala sığmayacağını bile bile tevillerle avundum yıllarca. Benim halime yaklaşık benzeyenleri de şahit ve emsal tuttum, avunurcasına. Sonra hıllet arıyorum!
İlk yıllarda bekârdım, sonraki yıllarda evlendim ama “ev”lenmekten kurtulamadım. Kazancımın hedefi ev ve iş yeri satın almalarda idi, ancak zekâtı hizmete kaydırıyordum, ucun kıyın. Devam eden yıllarda adına dünyevileşme dedikleri tuzağın zararlı olduğunu ateşli sohbetlerle anlatıyordum, sonraki yıllarda hararetim düştü. Anladım ki o hastalık bende artık olgunlaşmış ve hararetini bile kaybetmiş, yuva yapmış. Esefler olsun! Şimdi ellerimi kollarımı bile bağlamış, görüyorsunuz feryadım bile cılız.
Televizyon ne zaman girdi evime, evdeki muhabbet, misafire hürmet, risale okumaya gayret, daha sıralayabileceğim üzücü şeyler oldu nihayet. Bu yetmiyormuş gibi bilgisayar çıktı, çocukların zorlaması iknaya yetti, mahalle baskısı cabası. İfratının caiz olduğu irtibatımın önü alındı. Akşamki program, maç, şu bu derken derslere de kardeşlere oturmaya gitmeler de teklemeye başladı. Bu yetmiyormuş gibi yalan olmasın diye bahaneler bulmaya başladım. Hala cemaatten alaka bekliyorum, ne kadar hazin!
İnternet, saf duygularla girerken dünyama, tıklamama sayısı, tıklamaların yanında azaldı kaldı. Hâlbuki “Tıklamama imtihanı”[1] çok önemli idi. Tıkladıkça tıklamamayı kaçırdım. Tıkla dedikleri tuzakları, tıkladıktan sonra fark ettim, geç anladım tıklamamayı. Günahlara hassasiyetimin kırıldığını fark edemedim. Haberler, başka şeyler varken cemaatime ait şeyleri tıklamaya vakit bile bulamadım.
İletişim dedikleri haberleşmeyi, icat olan cep telefonları ile yapmaya kaydım, hemde ilk alanlardan. Antenli olanı ile başladım, yeni ve akıllı olanına gelinceye kadar. Aklımı telefona bağlamışım, esir olduğumu yeni yeni fark ediyorum. Önceleri ezberimde olan telefon numaraları hayalimde bile uçuşmuyor artık. Bu kafa ile kardeşlerimi aramayı nasıl hatırlayacaktım? Ayrıca mesajlaşma yüz yüze görüşmeden daha kolay, daha az maliyetli ve daha az hatamın ortaya çıkmasını sağlıyordu. Böylece gitmek istemediğim ama gidemediğim, bayramlaşma ve kandilleşmeleri mesajlaşma ile geçiriyordum.
Meslek hayatımdaki en büyük duam olan “Allah’ım beni para ve kadın ile imtihan etme!” münacatımı yeterince samimi yapamadım galiba. Para sevgisinin ağır basması bu kanaati uyandırdı doğrusu. Beni birkaç sefer ziyarete gelen kardeşten huylanarak, “Acaba para istemeye mi geldi?” endişelerin uyanmasına mani olamaz oldum.
Son zamanların ataleti beni saralı yıllar olmuştu. Yazar ağabeylerim istedikleri kadar uyandırsın, bendeki kabuk kalın idi. Ataletin atılması, irtibatın yeniden kurulması için tertip edilen gezilere iştirakte nazlandım.
Cemaatin birlik ve beraberliğini sarsmak için ihtilaf çıkaranlara karşı eski savunma refleksim kırıldı, aradaki sözlerden güya incindim, kendimce çareyi hücreme çekilmede buldum, doğru yaptığımı zannederek battıkça battım. Meslek konusundaki birliği meşrepte de arama hatasında bulundum. Meslek esaslarını muhafaza ederken meşrepte sıkmamayı tavsiye eden hakikatleri galiba atladım. Bunlar yetmiyormuş gibi yeniden meslek ve meşrep konusunda Külliyatta araştırmayı da önemsemedim.
Gelelim enaniyet konusuna. Herkesi eneli görürken kendimi gayet mütevazı bildim. Hizmetin maslahatı namına gerekenleri bana söyleyenlerin sözleri ağır gelince izzet müdafaasına girdim, enaniyetime dokundu diyemedim. Bu yetmiyormuş gibi güya eneli gördüklerimi yermeye başladım, ta ki haklılığıma kuvvet bulayım. Onları, cemaat içerisinde ağabeylik makamı için uğraşıyor suçlaması yaparken kendimin o makama münasip olduğumu bir türlü anlatamadım.
Daha başka sıralanabilecekler de var ama en önemlisi bu kadar kusurlarımı bir şekli ile örterken takvadaki zafiyetimi nasıl da unutuverdim! Bunların ardından hâlâ ihlâslı olduğuma da bir güzel savunma yapıyorum kendi kendime ne kadar garip değil mi?
Ve ben kalkmışım bir de hılleti sorguluyorum! İş mi benim ki?
Mehmet Çetin
20.11.2013.Çiftehavuzlar-Çiğli-izmir
[1] http://www.yeniasya.com.tr/yazi_detay.asp?id=483; https://www.mehmetcetin.de/hayat/egitim/84-tiklamama-imtihani.html
“Hıllet” konusundaki iki yazınızı birlikte okuduktan sonra üzerinde epeyce düşündüm. Nefis muhasebesi şeklindeki kendinize serzenişleriniz, okuyucuya da aynı pencereyi açmakta. Elbette bir “NUR TALEBESİ” Hz.Üstadın metodunu kullanarak muhataplarına ve bu arada öncelikle kendi nefsine hitap etmeli. Sizi yakından tanıdığımı düşünerek üslubunuzdan dolayı takdir ediyorum. Evvela “Hıllet” konusundaki eksikliklerimize temas edeceğim. Nur Talebesi olabilmek için “İhlas Risalesini” şahsi hayatımıza uygulamamız zaruridir. Cemaat veya fert olarak başımıza her ne sıkıntı geliyorsa sebebi, bu konudaki eksikliğimizdir. Üstadımızın yaptığı ve hüsnü misal olduğu üzere biz de nefsimizi muhatap alarak İhlas ve Uhuvvet Risalelerini okuyup hayata geçirirsek üzerinde haklı olarak durduğunuz dertleri azaltmış, tam bir tesanüdü sağlamış oluruz inşallah. Dünyanın cazibesine kapılmamak elbette hedef olmalı. Fakat bunu başarabilmek her yiğidin harcı değil. Hizmeti hayatımızın öncelikleri arasında ilk sıraya koymak, kardeşlerimizi canımızdan daha çok sevmek ve aramızda “müfritane irtibat” kurmak her birimizin gayesi olmalı. Nefsime dönüp baktığımda, evet kardeşlerimi her şeyden fazla seviyorum ama diğer hususlarda o kadar çok eksiğim var ki… İnşallah yazılarınız, teorik olarak bildiğimiz fakat hayata geçirmekte tembellik ettiğimiz bu hususları yaşamamıza vesile olur. Allah’a (c.c) emanet olun.
Ve bihi nesteinu,
Nefsi daima levm etmek hatalarını görmek güzel bir adettir. Bu tür iç hesaplaşma ve öz eleştirileri herkes daima anlık, günlük, aylık vs. yapmalı, amma kendini harab edecek raddeye gelmeden. Rahmet-i rahmana iltica edelim ondan ümid kesmeyelim inşaallah. ilellika.