Kapıyı selâmla beraber sessizce açtık. Odanın dışarıya bakan tek penceresinden ışık geliyordu, ama içerisi havasızdı. Oturma hazırlıkları yapılırken “Pencereyi açalım veya vantilatörü çalıştıralım, sana dokunur mu?” derken verdiği cevap yerimize oturttu: “Üç şey bana dokunur: 1. Yalan söylemek. 2. Paralı olmak. 3. Parasız olmak.”
Üç şeyin son ikisi ilk şey gibi karakterini ve yapısını anlatıyordu. Öylesine dürüst idi ki, hani argoda derler ya “sapına kadar”, hakikaten öyledir.
Doğrusu eski yıllarında namaz da kılıyordu. Son zamanlarda namaz kılmadığına şahidim ama dürüstlüğüne daha çok şahidim. Hastalığının ileri derecede sıkıntılarında iken insanların hallerine dikkat eden, misafirine ikram konusunda hassas olan haline de şahidim.
Kulağımı yaklaştırdım, zor anlıyordum, “Türkü Bar’a, içkisiz olanlarına git” dedi. Hep beraber şaşırdık, ne alâkası var diye. Benim oralarla alâkam olmadığını bildiği halde niçin böyle konuşuyor derken, gözünü zaman zaman açıp kapatıyor, anlaşılmaz şekilde bir şeyler söylüyordu. Meğer beni çok düşünceli görmüş, efkârımı dağıtmam için kendisine göre çözüm sunuyordu.
Adeta ayaklarının biri ahirette biri dünyada iken bile bir gayretin içerisinde idi. Çalışkanlığı konusunda hiçbirimiz onun eline su dökemezdik.
Sağlıklı halinde iken sırtına aldığı pazarlama çantalarını gençliğimde yerinden kaldıramazdım. Kanaat ve görüşlerinde son derece ısrarlı idi. Kurduğu, hem de ileriye yönelik düşüncelerle kurduğu conta imalat-pazarlama şirketini “Mustafa Usta Conta Sanayii” diyerek adeta ölümsüzleştirip evlatlarına teslim etmek istiyordu. Ama kader-i İlâhî, Mustafa Ustanın hesapladığı gibi hesaplamamıştı, geleceği.
Mustafa Usta “Üç şeyden korkarım” demişti ya, hatırlarsanız, son ikisi onun hayatının hatası idi. Paralı olmaya da dayanamazdı, parasız olmaya da. Mustafa Usta’nın dayanamadığı bu iki beşerî imtihan karşısında siz ne kadar dayanıklısınız acaba? Sahi siz hiç para ile imtihan oldunuz mu?
Benim en büyük korkularımdan ikisinin birisi paradır, diğeri kadındır. Mesleğimden dolayı bu ikisi ile devamlı muhatabım. İsterseniz ben duamı tekrarlayayım siz de âmin deyin: “Ya Rab, beni para ve kadın ile imtihan etme!” Âmin.
Önceki ziyaretimde not aldığım şu ifadelerini teberrüken buraya alarak hastamıza duanızı istirham edeceğim:
“Tekrarda bir zevk var ki sonraki lokmaları tekrarlarız. Denizin dalgaları, yüzeyini temizlemesi içindir. Bu ise tekrarla mümkün olmakta. Her şey bir ileri ve bir geri hareketi ile tekrarlanarak yerleşir. Cemiyet hayatında da üç şey var. Dağıtıcılar, toplayıcılar ve düzenleyiciler. Bunlar da hayat boyu bu işlerini tekrarlar dururlar.”
Bunlar Filozof Mustafa’nın vecizeleri, hayatından anekdotları, tecrübelerinden tespitleridir. Aynı zamanda kanun gibidirler. Hayattan edindiği tecrübeleri, okuduğu teşkilât ve esaslarla alâkalı eserlerdeki yürüttüğü muhakemeleri ile tek başına, ama başkalarına benzemeyen bir filozof idi. Adeta nev-i şahsına münhasırdı, hem filozof, hem kanun adamı.
Evet, Emniyet mensubu olarak çalışırken namı “Kanun Mustafa” idi. Kanundan daha doğru ve daha dürüst idi. Yakaladığı suçluyu ertesi günü salıveren komisere kafa tutan ve onu üst makamlara şikâyet eden, devletin de mumunu kullanmayan mütevazi Mustafa idi.
İşte, ey okuyucu! “Mustafa Usta”ya duâ rica ediyorum. Hastalığının ağır konumundaki “Filozof Mustafa”ya, ömrünün şu son zamanını ağır imtihanla geçiren “Kanun Mustafa”ya.
Mehmet Çetin
09.08.2012. (Tashih 25.08.2012.) Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir