Burada şükreden orada ne yer?

Avatar photoPosted by

Burada şükreden orada ne yer?

“Bir nimet için şükreden daha iyisine kavuşur.”[1] Hadisinin değişik şekilleri hem dünyada hem ahirette vuku bulmaktadır.

Hanımı Hatice Yılmaz (1946-2021) ablayı hakikaten çok sevmekle kalmaz her hatırlamada medih ve şükranla yâd eden Bedi Yılmaz ağabey, bu defa da âdetini bozmadı, denize nazır balkonunda bizi ağırlarken.

Balkonun kenar tarafına, kıymetli eşimi alıp, hemen yanına oturacağım sırada Bedi Ağabey;

Aman ahi, hanımların kıymetini bilelim, tembihini yapıverdi. Ben de taşı gediğe koyarcasına,

Ağabey işte onun için hemen yanına oturdum ya, dedim.

Rahmetli hanımına her gün iki cüz okuyup bağışladığını ifade etti ve aynı manayı teyiden şu hatırayı da nakletti.

Eşarplar, Polka Dot, Çiçek, Renkli

Kızı, rüyasında annesini görür fakat annesinin tülbendindeki oya çok dikkatini çeker, der ki:

Anne, bu oya nereden böyle, böylesi bir örgüyü dünyada hiç görmemişim, nasıl bir güzel motif var bunda, deyince annesi;

Kızım, hani siz, o mübarek gecelerde okuyup da bana hediye ettiğiniz bin ihlâs-ı şerifinizin Cennetteki meyvesi bunlar, der.

Underwater Sea - Deep Water Abyss With Blue Sun light stok fotoğrafı

Daldım gittim enginlere… Aliağa’nın denizi uzaktan dikkatimi çekmekle kalmadı sanki yanındaymışım, dalga seslerini işitir gibiydim. Ses varsa elbette harekette vardır. Hareket zamanın cismi, zaman da hareketin rengiydi. Arka arkaya gelen dalgalardaki bitmeyen heyecanda tecelli eden sıfatlar, muhtevasındaki mahiyetin hakikatini tecelli ettirmenin bitmez gayretindeydi. Biten dalga mazinin, yükselecek olanı müstakbelin, yükselen dalganın tepe noktası da şimdiki zamanın renginde olup, “Bana, bak!”, diyordu üçü. Üçünü bir ve beraber görme zamansızlığı okyanusunda enginlere tam dalarken Hanımın, “Eee Mehmet Bey, nasılsın?”, suali kısmen o denizden çekti, başımı çevirdim, nur-u cemalinde yine daldım enginlere. Ya Rabbi, dedim Senin bitmek bilmez esma ve sıfatların her bir şeyde muhteşem tecellileriyle tezahür ederken, hayran kalmamam mümkün değil, dedim. Şu “Nasılsın” daki şefkat, merhamet, güzellik, muhabbet, hilm ve konuşma vasfı Müşfik, Rahim, Cemil, Habib, Halîm ve Mütekellim burcunda tecelli eden tezahürünü eşimin manevi sahifesinde görür gibi oldum. Hâl, anlıktı, gitmemle gelmem aynı anda vuku buldu, zamanda zamansızlığı yaşayarak zamanı aştım, Bedi Ağabeyin balkonuna geçtim. Mekânın ve zamanın farklılığı mühim değildi bu keyfiyette.

Bilgisayar Aksesuarları, Bilgisayarlar

Bedi Yılmaz Ağabeyle Kab-ı Kavseyn meselesini müşavere etmek istiyordum. İmkân âlemi ile vücub âlemi arasındaki ahval şu sıralar çok dikkatimi çekiyordu. Bir bedevi geliyor kısa bir zamanda sohbet-i Nebevî (asm) de bulunuyor ve kalkıp Yemen’e gidiyor orada İslâm’ı tebliğ ediyor. Bu, doğrusu akılla kavranılacak bir şey değildi. Nasıl mümkün oluyor ki koca İslâm’ın hakikatleri kısacık bir sohbette kalbine naklediliyor ve bedevi olarak oturup, sahabe olarak kalktığı o sohbetten mübelliğ olarak âlemi irşada başlıyor? Zamansızlığı idrak için yaptığımız müşavere sohbetin tam da ahvaline münasip olarak bilgisayarın belleğindeki bilgilerin flaş belleğe (USB) hızla aktarılması misalini kalbime getiren Rabbime hamdettim ki ‘zaman, ehl-i hâlin ayak bağı olmamalıdır.’, sözlerine hak verdim.

Bakış Açısı, Morikefels, Randecker Maar

Her an, birden fazla esma ve sıfat, ahvalimizle ya da ahvalimizde tecelli eder. Bunlar Ondandır ama O değildir. Şimdiki zamanda tecelli eden bu hakikatlerle istikbale nazaran ve fikren giderek, ezel canibindeki küllî sıfatların sahibi Allah’ın, bendeki temsilî cüz’î vasıflarla onları ilmelyakîn (bilmek), aynelyakîn (görmek) ve hakkalyakîn (yaşamak) mertebelerinin ahvallerinde o an, bahsedilen vasfın kaynağı ve sahibi olan Allah ile bir manada hem dem olma ahvali, kişinin anlık kab-ı kavseyni mana ve makamıdır, bildim. Ferden ferde değişebilen, hâlden hâle dönüşebilen, darlıkta, bollukta, kederde, sevinçte hayatın her mertebesindeki ahvalimiz, Rabbimizle muhatap olmadır, bilene ki bu da sırr-ı Ehadiyetin nur-u tevhid içinde inkişafıdır.

Human hands open palm up worship stok fotoğrafı

Madem hakikat budur, o hâlde her anın, şuur ve şükürle geçirilmesi, baki meyvelerin ihsanını netice verecek inşaallah. Burada elhamdülillah dersin, orada meyve yersin, kaziyesini müşterek kanaat edinerek Bedi Ağabeyin ziyaret sohbetine bir hatıra olarak kalb ve hafızaya kaydettik, elhamdülillah.

Mehmet Çetin

26.06.2023 Yeni Foça İzmir

 

 

[1] Ebû’l-Leys Semerkandî, Tenbihü’l-Gafilîn

3 comments

  1. Cantürk Çelik’in yorumu
    “Biten dalga mazinin, yükselecek olanı müstakbelin, yükselen dalganın tepe noktası da şimdiki zamanın renginde olup, “Bana, bak!”, diyordu üçü. Üçünü bir ve beraber görme zamansızlığı” Kab-ı Kavseyn’in anlamlandırılması açısından enfüsi tefekkür olsa gerek, ummanlarda yükseklik, derinlik ve genişlik.. Afakî…
    İş hayatımın çoğu denizlerde ve gemilerde geçtiği için denizi, okyanusu ve dalgayı kendime göre iyi bilirim.. Ama enfüsi veya afaki ifade etmek yazıya dökmek kabiliyeti bende gelişmemiş, yok, anlamlandırma açısından. İyi ki Risale-i Nurları tanımışım…
    Bedi Abi, dünyada da Cennet bahçesi evde oturuyor…
    Bende iki defa gece o balkonda Bedi abiye misafir olmuştum…
    İyi ki Risale-i Nur gibi kuvvetli iman hakikatlerini anlatan eserler var…
    Selamlar

  2. Hüseyin Keskin’in yorumu
    Üstad hazretleri burada nimeti yer hamd edersin orada elhamdülillahı yersin, der.

  3. Avni Çiçek’in yorumu
    Sevgili kardeşim
    İzin verir misin bu yazını alıp sayfamda hiç bir yerine dokunmadan yayınlamama.
    Beni benden alıp nerelere, hangi denizin sesine, hangi dağın tepesine götürdün.
    Allah razı olsun sevgiler sunuyorum, gözlerinden öpüyorum.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir