Akile’nin Ali, diye de bilinen Nevşehirli Ali Yolyoran (1328-1973) çarşının sevilen bir esnafıdır.
1938 yılından itibaren o zamanların ulaşım aracı olan 25-30 tane eşekle Nevşehir’den Şerefli Koçhisar’a kuru üzüm, leblebi, kuru incir, iğde, keçiboynuzu gibi şeyleri getirir; Koçhisar’dan da arpa, buğday götürerek ticaret yaparmış. Bu geliş gidişler 10-12 gün sürer böylelikle ayda iki sefer gelip gidermiş. Her geliş gidişinde Koçhisar’a yerleşebilme hesabını yaparmış.
Nihayet ilk evlâdı Mehmet’in 1942 yılında doğması artık onu Koçhisar’a taşınmaya mecbur kılar ki zaten göçmeye de niyetliydi. Koçhisar’da başlayan hayat onlara sürprizlerle dolu idi. Dört çocuğundan ikincisi olan Hayriye’yi genç yaşta kaybeder.
Şaban (1958), Ali Emminin en küçük evlâdı lâkin küçüklüğüne bakmadan on üç yaşında iken kronik astım rahatsızlığı olan babasının iş hayatına yardımcı olur ve dükkânın işletilmesini üstlenir.
Şaban, çocukluk arkadaşımdır. Dükkânımızda babalarımıza yardımcı olurken sık sık buluşur sohbet ederdik. Bizim dükkâna gittiğim zaman yine Şaban’ın yanında mı idin derlerdi, bizimkiler. Nereden bildiklerini sormama gerek yok idi zira üstüm başım baharat kokardı. Şaban ile konuşurken kekik, karabiber çuvalının yanına otururdum. Bizim sohbetlerde yeğeni ve Mehmet Ağabeyin oğlu Alâeddin de bulunurdu. Sonraki yıllarda Alâeddin’in “Mehmet Ağabey, seni unutur muyum hiç! O çocukluk yıllarımda okumam için verdiğin tarihî romanlarla büyüdüm. Allah razı olsun.” ifadesini duymak çok anlamlı idi, doğrusu.
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Hangisini hatırlamak istemem ki? Ali Emminin hemen sağ tarafından başlayayım: Kalaycı Yaşar Amcanın dükkânı bir âlem idi. Zevk ve hayretle seyrederdik, bakır sahanların kalaylanmasını. Bakır kapların zamanla kalayının aşınması sebebiyle zehirlenmeyi engellemek için kalaylanır. Kalaycılık zanaatında, ısıtılan kabın içine kalay tozu serpilerek kalın bez ya da kaba pamukla sıvanır. Soğuma sonunda sürülen kalay ince bir tabaka oluşarak işlem tamamlanır. Lehim işlerinin de öncesinden yapılması gerekir.
Kunduracı Şerafettin ve Cıngıllı Dede’nin dükkânı sağ tarafta kalır iken sol tarafta Berber Mehmet Süslü, ayakkabıcı Kulaksız Mahmut, Sarraf Kemal ve bizim dükkân var idi. Tam karşıda Manifaturacı Ato, ve sağlı sollu Hayrullah Hoca, Mehmet Dayanç, Babacanların kundura dükkânı, Bakkal Deli Rıfat ve Sakallı Tevfik. Pek tabii bütün bunların sohbet başı, muhabbet uzmanı rahmetli babam Kör Niyazi, diyeyim de biraz iltimas geçeyim, izninizle.
Nevşehirli Ali Emmi, semer de satardı. Esnaf olduğu için çok değişik karakterde insanlarla muhatap olması onu insan sarrafı yapmış. Sözünde durmayan, kötülük yapan, komşusunu rahatsız eden, zulmeden insanları gördükçe ve onlarla bu hayatı yaşadıkça böylesi insanlara semer, hayvandan daha çok yakıştığını söylerdi, dertlendiğinde.
Hanımı sık sık dükkâna uğrardı, o zamanları. Zira oğlu Şaban’a evden yemek getirir, az da olsa yardımcı olurdu. Kalaycı Yaşar ile Ali Emmi Nevşehirli olmaları hasebiyle hanımlarının kıyafetleri, özellikle başörtü kullanma şekilleri, bizim kadınlarımızdan biraz farklı olması, o yıllardan kalan küçük bir hatıramdır.
Ali Emmi, 1973 yılında kalb krizi sebebiyle vefat eder. Şereflikoçhisar kabristanına defnedilir. Allah rahmet eylesin, mekânını Cennet eylesin.
S. A. Şaban abi bir gün bisikletini sırtına yüklenip gidiyor. Biri seslenir “Bu ne hâl?” Cevap hazır “E hep o beni mi taşıyacak? Biraz da ben onu taşıyayım” Halbuki bisikletin zinciri kopmuş.