Altıncı Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye
Üç Bürhanlı ve çok hakikatli Hasbiye’nin bu mertebesi Üstad’ın bu konuyu taçlandıran mütalâası ile dopdoludur ki, Rabbimizin yardımıyla özetlemeye çalışalım.
Son dönemine hızla giden ve yaşayan dünyanın içerisinde yine ömrünün sonuna doğru hızla yaklaşan, yaşayan insanın yaratılışıyla var edilen cemal ve kemale düşkünlük yani güzellik ve olgunluk sevgisinin tahriki, pek çok duyguların inkişafına vesile olmaktadır. Ama ne yazık ki Allah’ın hikmeti gereği çevremizdeki hemen her şeyin ölmesi, ayrılması, harap olup yıkılması yani dehşetli bir surette bu güzel dünyanın hırpalanmasını akıl ve şuurumuzla idrak ederek üzüntüyle yaşıyoruz. Bu hadiseler eşyaya yönelik bizdeki mecazi sevgiye ağır gelmesinin tahriki ile zaman zaman isyana da vesile olmak durumunda iken yine o mükemmel sığınak ve kalemiz olan Hasbiye âyetine müracaat ediyoruz. Nur Suresinin Nur âyetinin gözlem odasından iman dürbünü ile bakıyoruz. En uzaktaki tabakaların ince sırlarını okutturmaya başlıyor Hasbiye.
Aynalar, camlar, şeffaf şeyler ve kabarcıklar; güneşin ışığını, ısısını ve hatta yedi renginin o eşsiz güzelliklerini gösterir. Şeffafların değişik vaziyetleri, güneşin güzelliklerini farklı cephelerden yansıtıyorlar. Ezelî ve ebedî güneş olan Cemîl-i Zülcemal ve Celâl’in sınırsız isim ve sıfatlarının güzelliklerinin gösterilmesinin sürekliliği için mahlûkattaki tecellisinin cilvelerinin de değişmesi gerekir. İşte, yani gidip gelmeleri, görünüp kaybolmaları, yaşayıp ölmeleri gösterir ki hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ama her şeyin kendisine muhtaç olduğu Sermedî cemal, celâl ve kemal sahibi Allah’ın, vasıfları en kâmil mânâdadır.
İşlenerek süslenmiş bir eser, üzerindeki güzellikleriyle ustasına işaret eder. İşaretler arka arkaya sıfatının güzelliğine, zatının güzelliğine kadar gider. Aynen onun gibi bu âlemdeki her bir güzellik fiildeki güzelliğe işaret eder. Fiildeki güzellik, unvan ve isminin güzelliğine işaret eder. İsmin güzelliği sahip olunan sıfatın mükemmelliğine delâlet eder. Sıfatın mükemmelliği zata ait olan işin kemaline alâmettir. Fiil failsiz, isim müsemmasız, eser mevsufsuz mümkün değildir. Dolayısıyla bu kadar mükemmellikler her keyfiyette azam derecede mükemmel olan Allah’ın Zat’ına işaret eder.
Farklı meslekî özelliklere sahip ehl-i kâmil insanlar, mevcudattaki güzellikler, Allah’ın isim ve sıfatlarının birer cilvesi olduğunu ifade ederler. Yerde bulunan cam parçasındaki güneşçiğin özellikleri, kendine ait değil, gökyüzündeki Güneşe aittir. Kâinattaki bütün güzellikler öyle bir Güzelden geliyor ki her güzel şey O’nun güzelliğine vesile oluyorlar. Cesedin ruha dayandığı, lafzın mânâya işaret ettiği, suretin sîrete yol gösterdiği gibi bu maddî âlem, Allah’ın isim ve sıfatlarına işaret eder, güzellik ve mânâyı oradan alır, yansıtır. Bu emsalsiz saray olan Kâinatın Sahibi kendi vasıflarını ifade etmek için bu âlemi güzel bir kitap gibi yazmış.
Âlemde bütün faaliyetler güzeli daha da güzelleştirmek, olgunu daha da olgunlaştırmak üzere devam ediyor. Bu faaliyetler esnasında sayısız san’at, şuur sahipleri görsün, okusun diye işleniyor. Bunlar, kendini tanıttırarak sevdirmeyi ve takdir edilmeyi ortaya koyuyor. Cazibedar hakikatlerin cezbesiyle Şems-i Tebrizîleri Mevlevî misal bütün mevcudatı, Allah’ın Zatı’na ait isim ve sıfatları etrafında dönderir durur.
Vücud, hayrın ta kendisi, adem ve yokluk şerrin kendisidir. Küfür, bütün envaiyle ademdir, yokluktur, hiçliktir ve sanaldır, dolayısıyla arızîdir. Günah, masiyet, musibet, fena ve kötülükleri aynı kefede değerlendirmek gerekir.
Küfürde nefsin gururu, enaniyeti var mıdır? Enaniyetin kendisi, küllî Güneşin cüz’i yansımasıdır. Dolayısıyla yüksek hakikatlere ayna olması için verilen özellikleri, gurura kullanmak, başkasına ait malı temellük etmek gibi büyük hatadır. Dolayısıyla unutur da bir kusur işlersek affımız için dua ederek Hasbiyeyi tekrarlamak gerekir.
Mehmet Çetin
19.06.2016 Doğanbey Beyşehir Konya