Senin yerini tutamaz

Avatar photoPosted by

Senin yerini tutamaz

“İlâhî! Nev’im olan insanlara ve cinsim olan hayvanata duyduğum şiddetli alâka münasebetiyle,

كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ[1]

ayetinin tehditkârâne ikazları nev’ime ve cinsime müteallik bütün emellerimi söndürüyor. Ve onların ölümünü bana haykırıyor. İşte bu mevt ve firaktan neş’et eden hüzn-ü elîmden kurtaracak ancak Senin havlin, zeval bulanların kalp ve ruhumdaki yerini teselli ile dolduracak ancak Senin kuvvetindir. Çünkü Sen her şeye kâfisin ve hiçbir şey Senin yerini tutamaz.”[2]

Lâhavle, diye bilinen ve mealen “Kötülüklerden uzaklaşmak ve iyiliğe yönelmek, ancak Allah’ın yardım ve kuvvetiyledir.” duası, Yirmi Dokuzuncu Lem’a’nın bablarından olurken Risale-i Nur’un diğer eserleri arasında da en mümtaz yerini almıştır.

Arapça telif edilen Yirmi Dokuzuncu Lem’a’nın tercüme ve meallerindeki -varsa-ufak tefek farklılıkları, ana manaya aykırı olmamak kaydıyla normal görmek gerekir. Yeni Asya Neşriyat’ın hazırladığı tercümenin bir heyet tarafından yapıldığı bilinmektedir. Ve şu notu da buraya almamız icab eder: “Türkçe tercüme olarak, Risale-i Nur’da mevcut meallerin aynısı ya da muhtelif risalelerdeki cümlelerin tanzimiyle verilen mealleri konulmuştur.” (Nâşirler)[3]

İnsanın, fıtratındaki nihayetsiz aciz ve fakirliği yanı sıra hadsiz düşman ve ihtiyacının çokluğu problemine karşı sığınacağı yegâne kale olan Rabbine sığınmaktır. Onun havl ve kuvvetine tevekkül etmelidir. Bu mana istikametinde Lâ Havle, Hasbünâ ile de doğrudan irtibatlıdır ve ikisi bir arada değerlendirilip ve tefekkür edilmelidir.

Girişteki yirmi beşinci dua metni, muhtemelen Altıncı Bab’ın en küllî muhtevalısı olmalı.

“cinsim olan hayvanat”, ifadesi, hayvanla cins noktasındaki benzerliği gösterir. Zira cins, başlıca nitelikleri aynı olan ve aralarında çok yakın benzerlikler bulunan varlık veya nesneler topluluğu için kullanılır.[4] İnsanî duygularla bakıldığında benzeri özelliklere sahip olan hayvanlara şefkat ve alâka münasebetiyle her canlının ölümü, ikazı hem insan nev’ine hem diğer canlılara olan duygu ve düşünce dolu olan emelleri kırar. Ölüm sebebiyle onlardan ayrılma hicranı çok acı gelir. Onların iç âlemlerindeki aciz ve zayıflığı, dış âleme yönelik düşman ve ihtiyaçlarının çok olması hakikati, onlara olan merhametin eleme dönüşmesine sebep olma potansiyelinde. Bu vaziyet karşısında onların ölümü insana şöyle bir hakikati haykırır:

Ey insanoğlu! Üzülme! Allah var, gam yok! İşte bu elem kaynağı olarak gördüğün hakikatler aslında seni elemden kurtaracak birer vesiledir. O hakikatlerde tecelli eden senin aciz ve yetersizliğin; seni, güç ve kudreti nihayetsiz olana sığınmaya, Ona güvenme ve dayanmaya sevk ettiği hakikatinin ta kendisidir. Seni o elim hüzünden kurtaracak, küllî şeylere kudreti yeten Allah’tır, bunu bil ve rehber eyle!

Evet, ölüm hakikati ile karşılaşınca insan uyanmalıdır. Ölüm ile yok olunmadığı, ebedî âlemin açık kapısından geçişin yapıldığı, bekleme salonuna müteveccihen yol alındığı, unutulmamalıdır.

En yakınından en uzağına, en küçüğünden en büyüğüne hemen her şeye, herkese çok ilgili, çok sevgili, çok coşkulu olan insan, onların ölümüne değil, acizliklerine bile dayanamazken kim bu insanı teselli edecek, kim ve hangi yaklaşım onu rahatlatacak ve teselli edecek?

Bu elim duygularla eli semaya kalkan insan demeli ki; “Sen her şeye kâfisin ve hiçbir şey Senin yerini tutamaz.”

Mehmet Çetin

03.02.2023 Yeni Foça İzmir

 

 

 

 

 

 

[1] “Her nefis ölümü tadıcıdır.” Âl-i İmran, 3/185

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar (2017), s. 589 (29. Lem’a)

[3] Bu yazımıza vesile olan Harun Erdem kardeşimize ve bilgilendirme için de İsmail Tezer’e teşekkür ediyoruz.

[4] http://lugatim.com/s/C%C4%B0NS

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir