İbn-i Ebu Hatim, Resulullah’ın (asm) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Kim kıyamet gününde mükâfatının dolu ölçeklerle ölçülmesini isterse o, bulunduğu meclisten kalktığı zaman en sonunda: ‘Kuvvet ve kudret sahibi olan Rabbin, onların uydurdukları sıfatlardan münezzehtir. Gönderilen peygamberlere selam olsun. Âlemlerin Rabbi olan Allaha hamdolsun.’desin.” dediği âyet, Saffat’ın son üç âyetidir. (Taberî)
Ulûhiyet sıfatlarına uygun olmayan her nevi yakıştırmalardan uzak olma keyfiyetini tenzih ve takdis anlamında “sübhane” lafzıyla ifade eden âyet; uluhiyet sıfatlarına uygun olan her nevi vasıfların yâd edilmesi manâsındaki “Rabbi’l-izzeti” ifadesiyle kulun terbiyesine işaret eder. Terbiye; hikmet ve rahmetine, izzet; kudretinin mükemmelliğine delâlet eder. Allah, şirkten münezzeh, her şeye Kadir, Malik-ül Mülk’tür ki izzetinin şanına yakışan da böylesidir.
Şu perişan dünyada, avare insanlar içinde, semeresiz ve neticesiz bir hayatta, sahipsiz, koruyucusuz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu avare insanlar içinde, bu perişan fâni dünyada, insanın sahibini tanıması, malikini bulması ve O’nun rahmetine sığınarak her nevi ihtiyacının karşılanması, korktuklarından emin olması çok büyük bir saadettir. Bu saadete ermesine rehber olarak gönderilen peygamberlere Saffat’ın 181. Âyetinde selâm edilir, onların emin oldukları, bütün vasıflarıyla mükemmel oldukları ve kendilerine tâbi olunması vurgulanır. Peygamberlerin yolunda yürüyen evliya, asfiya ve salihlere de gıyaben selâm ve tebaiyyet vardır.
İnsan, bu dünyada başına nelerin geleceğini bilemediği gibi ahiretteki durumunun da ne olacağını bilemez. Hayatın çetin şartlarına karşı koyarak hayatını sürdürmesi de pek zordur. İbadetlere, musibetlere tahammül edip isyan etmemesi için merhameti sonsuz ve kudreti sınırsız Rabbe dayanmaya ihtiyacı vardır. Kulluğunun devamı, nimetinin sürmesi için Allah’a şükretmeyi sürekli yapmasını ihtar eden 182. Âyet; kula, huzuru işaret eder.
“Sübhâne Rabbike Rabbi’l-izzeti amma yesıfûn ve selâmun ale’l-mürselin ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn” olan bu üç âyet; Allah’ı takdis ve tenzih ederek övgüyle anmanın ve peygamberleri yâd etmenin en güzel ifadeleri olduğu için, özellikle Kur’an’dan bir parça okunduktan ve dua edildikten sonra okunması sünnet olup Müslümanlar arasında gelenek halini almıştır.
Saffat Suresi’nin 180-182 ayetleri, Bediüzzaman’ın, Ramazan-ı Şerif’e dair yazdığı Ramazan Risalesi ile Desise-i Şeytaniye Risalesi’nin sonunda geçmektedir. O kadar risalelerden sadece bu ikisinin sonunda geçmesinin bir hikmeti olmalı.
Bu iki risale, enfüsî ve afakî âleminde, kulun terbiyesini anlatır. Ramazan Risalesi’nden anlatılan oruçtaki açlıkla; kulun, kendi başına buyruk olmadığı, egemenlik hayalinin yalan ve yanlış olduğu ve sosyal hayatın dayanışmasında pek etkili olduğu yaşanarak anlaşılır. Diğer taraftan, Kur’an ve iman hizmetinde desiselere kapılmaması, izzet ve istikametini muhafaza etmesi için Desise-i Şeytaniye Risalesi’ndeki ikazlarla terbiye mümkündür. Bu iki Risale, Saffat’ın son üç âyetindeki murad-ı İlâhî’ye muvafık şekilde kulun yetiştirilmesine hizmeti de pek aşikârdır.
Muhtemelen müellif-i muhterem rahmetli Üstadımızın da niyeti böyle olmalı.
Mehmet Çetin
16.06.2017 Yeni Foça İzmir