Zaman zaman hayalime gömülür, geçmişimi düşünür, bütün hareketlerimin muhasebesini yaparım, bundan da “ah”lı nedamet ve “oh”lu şükür duygularına kapılır giderim.
Bu defa farklı bir muhasebeyi, tarihe not düşme adına şunları ifade etmek isterim, ta ki iki yakamı bir araya getirecek olan, büyük muhasebe öncesi dersime hazırlık olsun.
Geriye dönük ümit arayışını içerisinde saklayan şöylesine bir teklif yapılsa:“Hayatını on beşinden itibaren yeniden başlatıyoruz. Neleri yapar ve neleri yapmazdınız?”
Aman ya Rabbi, ne kadar büyük bir mükâfat olurdu böyle bir teklif! Hayali bile ümit verici! Nebe Sûresinin son cümlesinde korkutulan cezanın dehşetini görmektense “Keşke toprak olsaydık!” pişmanlığından, hayalen dahi kurtulma ümidiyle bile olsa.
Evet, gerçekten “On beş yaşınıza döneceksiniz. Hangi hataları, yeniden yapmak istemezdiniz?”, denilse idi neler söylerdik o müthiş heyecanlarımızın arasında? Hatırlayınca başımızı yerden kaldıramadığımız hangi amellerimiz; okunan ezan dâvetine icabeti erteleyen sözüm ona çok ciddî gerekçelerimiz; hayra-hasenata ve nihayet hizmete dâveti şöyle veya böyle ötelemeye bahane olan mazeretlerimiz; eşimiz ve evlâdımızın kendileriyle meşrû alâkayı, para kazanma hırsıyla esirgeyen hâllerimiz; kazanılan paranın emanetçisi olduğumuzu unuturcasına dünyevîleşmenin envai çeşidine boğulan rehavetimiz; akıl-gadap-şehvet duygularımızı istikametsizce kullanarak zayi ettiğimiz vakitlerimiz ve daha nice nedamet dolu cümleciklerimiz sürer giderdi. On beşinden altmış yaşıma kadar geçen kırk beş senelik günahlarla dolu hayatın, kalb ve ruhumdaki manevî yaraların, iman takviyesi ile tedavi edilmeyen kısımları, vesvese ve nihayetinde şüphelerle zaman zaman küfrün eşiğine gelen hâllerin getirdiği kimsesizlik vahşeti en acı olanıdır. Gerçekten, ciddiye alınmayarak işlenen her bir günah, kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra tâ imanın nurunu çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırıyor, ibadetten uzaklaştırıyor.
İşte yeniden hayata başlama fırsatı verilse idi, her bir günahın içerisinde küfre giden bir yol olduğu tecrübesine dayanarak, yenilenen hayatımda değil günahların, şüphelilerin bile semtine uğramazdım.
Allah’ın, ruhumuza giydirdiği vücud elbisesini, isim ve sıfatlarının tecellisine rol model olarak seçtiğini bilir ve yenilenen hayatımda daha dikkatli prova yapardım. Geçmiş yıllarda başıma gelen musîbet, hastalık ve belâları, hayatımın tasaffisine vesile olacak bir fırsata çevirirdim. Bunca yılların ardından anladım ki hayat bir imtihan meydanı imiş, lezzet ve ücret meydanı değilmiş. İşte bu üç noktayı, yeniden teklif edilen hayatımda daha dikkatli kullanarak şekvaya değil, fırsata çevirirdim.
Eğer on beşime dönme fırsatı verilse idi; akıl, öfke ve şehvet duygularımı ifrat ve tefritte değil, vasat olan istikamette kullanıp, sabrımı da geçmişe sığınmaya ve geleceğe havale etmeye değil, şimdiki zamanın helal ve emir dairesinde sebatla geçirmeye azami gayret ederdim.
Ve ahir ömrümde anladım ki Allah’ın havl ve kuvveti olmadan hiçbir şeyi yapmaya muktedir değilmişim! Yapıyorum dediklerim bile onun havl ve kuvveti ile ilmi dairesinde imiş ve imtihan için yapılan şeylermiş.
Evet, siz de on beş yaşına dönme teklifi ile karşılaşsa idiniz, neleri yapar ve neleri yapmazdınız?
Mehmet Çetin
18.04.2017 Bostanlı İzmir