Sadakatin zirvesindeki Hz. İbrahim ve İsmail’in (as) sembolik hatırlanması anlamındaki kurban, insana ileri ve küllî hedefler çizmektedir.
Esma ve sıfatın eşyaya bir derece dönüşümü olan yaşadığımız dış âlemdeki tabiat ile iç âlemdeki eneye kurban hatırlatmalarının her yıl tekrarlanmasının mutlaka hikmeti olmalıdır. Mülk boyutunda Hz. Âdem’in (as) melekût boyutunda Resul-i Ekrem’in (asm) çekirdek ve fihristi olduğu insanlık ve İslâmiyet’in müşterek şuurunun en derin izleri kurban manalarında saklıdır.
Öncesindeki peygamberlerden farklı ama en can alıcı noktasından imtihan edilen Hz. İbrahim’in (as) Rabbine verdiği sözünün sadakatle yerine getirilmesi meselesi kurbanla sembolize edilerek beşeriyete ders verilmek istenmiştir. Zahiren babasına ama esasen Rabbine teslimiyetin şahikasına çıkan Hz. İsmail’in (as) hâli insanlığa numune bir kulluk olarak billurlaşmıştır.
İşte kurban yaklaşımlarının temelinde bu hakikatleri esas kabul ederek duvarları yükselmelidir. Yükselen duvarlar enbiya ve evliyanın örnek davranışları ile süslenebilir artık.
İçimize dönelim! Geçmiş geçti gitti. İşte şimdi şu an bu seneki kurbanı yaşıyoruz. Bunu nasıl idrak etmeliyiz ki bahsedilen kurban manası davranışımızda tecelli etmelidir? Bunun muharriki namaza durduğumuzda her rekâtında ısrarla tekrarladığımız “İyya’ke nâ’büdü” yani “Ancak Sana kulluk ederiz” ifadesidir. Allah’a yaklaşımın nihai meyvesini sembolize eden kurbanda saklı olan sır Fatiha’daki bu çekirdekte saklıdır. Yani, yanılarak rab diye tanıma ve kabullenme durumunda kaldığımız nice hatalı hâllerimizden sonra, son ve kesin olarak “Ey Allah’ım, Sana dönüyor ve her ne olursa olsun ancak ve sadece Seni Rab biliyor ve kulluk ediyoruz, işte şu kurban kesmemizle de sembolize olarak bu bağlılığımızı takdim ediyoruz, Sultanım!” gibi dua ve fiillerimizle teslimiyetin parlak taşı olan kurban manasını tecelli ettirmeliyiz. Bu mana hemen her Fatiha’da tazelenerek bir hayat boyu sürmelidir. Kurban, insanlık tarihinde sadece Hz. İbrahim (as) ve İsmail (as) ile yaşandı ancak insanın enfüsi âleminde her nefesinde yaşanmalıdır. Aldığımız her nefesi O’na kurban olurcasına kullanabilmeyi hedef kabul etmeliyiz. O’na kurban olmak O’nun emri ve izni dairesinde hareket etmek demektir. Bu şuur bayramlarda zirve yaparken sevinç ve sürur nimeti gaflete dönüşüp arız olmamalıdır. Bundan dolayıdır ki rivayetlerle zikrullaha ve şükre çok azim olarak rağbet etmek gerekir. Sürur ve sevincin devamı şükrün devamı ile doğru orantılıdır. Evet, şükür nimeti artırır, gaflet ise kaçırır.
Ey Rabbimiz!
İbrahimvari (as) bir imtihana tabi tutulsa idik elbette çok zorlanacak, İsmailvari bir sınavda kesinlikle bocalayacaktık. Yazıklar olsun bize ki; bırakın evladı ve canı kurban etmeyi, malı vermede bile bin dereden su getiren kaçamak hâllerimizden utanıyor, af diliyor ve yardımını istiyoruz. Kestiğimiz kurbanları atamız İbrahim’in (as) ulaştığı yüce manalar yolunda kabul eyle. Bayramlarda yapılan dualarla küllîleşen manaların hürmetine bizi kaldıramayacağımız yük ve imtihanlara tabi tutma! Heva ve hevesimizi Sana kurban etmeyi nasip eyle. Bunu samimi olarak istiyoruz. Rahmetinle nasip eyle. Âmin.
Mehmet Çetin
22 09 2015 Bostanlı İzmir