Canlı (on-line) dersler devam ederken

Avatar photoPosted by

Çevrimiçi, internet üzerinden, bağlantı, açık hat vs derken biz onun adını “canlı” deyiverdik bile, hatta bazılarımız “görüntülü” de dediler.

İnternet hayatımıza girdi gireli nelerimiz değişmedi ki? Ha, bir de şu 2020 model koronavirüsün covid-19 versiyonu ki 2019’da zuhur etse de biz onu 2020’nin büyük hadiseleri arasına ekledik bile.

Büyük hadiseler kategorisine Kâbe’deki tavafın ve Cuma namazının ertelenmesi, camide bilinen şekli ile cemaatle kılınması-muhtemelen teravihler de öylesine-, alışık olduğumuz beşerî münasebetlerin yeniden tanzimi, serbest dolaşımın kısıtlanması ve gele gele eş dost, kardeş, cemaatî toplantı, ders ve sohbetlerin bile kısmî olarak engellenmesine varıncaya kadar olanları, 2020’nin hadiseler arşivine ekledik.

Bu kadar mı? Elbette hayır! Matbuat konusunda daha aktif olanlar hemen görsel medyanın hassaten sosyal olanında yerini aldılar. İnsanlara ulaşmanın bu yeni tarzı, cazip de geliyor doğrusu.

Yürüyen görüntülü kervan, genel anlamda hakikaten hizmete vesile oluyor, korona ile kesintiye uğrayan muhabbet ve hassaten uhuvvet kısmen gideriliyor, müfritâne irtibatı hedefleyen münasebet işte böylesine yeni tarz ile yapılıyor, hayırlara vesile olsun.

Sokağa çıkma yasağı gibi diğer kısıtlamalar, ekonominin genel anlamda etkilenmesi vs. derken bilinen kâğıt gazetenin bile devam ettirilmesinin güçlülüğü yaşanırken ihmal edilen belki de önemsenmeyen e-gazete gündem oturdu ve dikkati çekmesi ile çare gibi algılandı, bu da hayırlı olsun.

Bütün bunların öncesi ve ananevî motorize unsuru olarak bilinen ders ve sohbetlerin görüntülü yahut canlı ders olarak sürdürülmesi, kısa denecek bir sürede patlayıverdi. Olsun, buna da ihtiyaç var, derken bu nev’i hizmetin, her mahallin müşaveresine havale edilmesi bile zikredildi. Meşveretle karar altına alınarak uygulanması tavsiyesi, cidden isabetli ve her mahalle havalesi de.

Lâkin umumî şûrâ gibi en üst karar merciinde ya da onun âcil temsilcisi manasındaki şahs-ı manevinin yürütme heyeti  (yönetim kurulu) arasında, iş bu canlı dersin genel profili, umumî prensipleri, dikkat edilmesi gereken en genel esaslar gibi ana hususlar görüşülüp kayıt altına alınması ile tamim edilmeli, deriz.

Muhtemelen bu dediklerimiz o noktada müzakere edilmiştir, bundan eminiz. Ancak işin uygulamalarına baktığımızda kullanılan sosyal medyadaki yayın sağlayıcıların tercihi, bu noktada önemli. Bir kısım sağlayıcıların aynı ekranda menfi ve gayr-ı ahlâkî yayınların olması, bu sağlayıcının tercih edilmesini sorgulatıyor, olmalı.  Ders yapan ya da organize eden bazı şahısların ferdî hareketleri, hubb-u cah (şöhret) izlenimi verebilecek gibi yanlış anlamaya malzeme olacak davranışlar, yaklaşan bir başka problemi gösterir gibi. Meslek ve meşrep husussunda farklı noktada olan konuşmacının, kaht-ı rical ( ya da konuşmacı) kaygısıyla ekrana getirilmesi ihtimaline de tedbir alınmalı.

Sosyal medya zaten hepten baş ağrısı, yeni bir ağrının tahammülü bu bedeni cidden üzer. Testi kırılmadan tenbihimizi de tembihimizi de imhal edelim lâkin kesinlikle ihmal etmeyelim, lütfen.

Her hizmet mahallinin meşveret heyeti, o mahallin hassasiyetine vakıftır. Kenarda kıyıda kalmış ama bu alanda başarılı olanların müşavere ile on-line hizmette istihdamını fırsat bilerek kucaklamak; teferruatta ince eleyip sık dokumanın zaman zaman zarar verdiğini bilerek; esas konuların ikâmesi ve devamı adına umumî prensipler yeniden hatırlatılarak, muhataplarına nakledilmeli.

Asrın idrakine yeniden söyleme tarzı aranır, tatbik edilirken tavr-ı esasiye, ruh-u asliye azamî hassasiyet, böylesi hassas zamanda canlı tutulması gereken ana yayın olmalı, deriz.

Hayırlara vesile olması dualarımızla…

Mehmet Çetin

13 Nisan 2020 Yeni Foça İzmir

One comment

  1. S.A. CANLI YAYIN veya CANLI DELİL
    Görüntülü ders veya sohbet konusu üzerine gayet iyi niyetli yaklaşımını ve sevincini iyi niyet namına saygıyla karşılıyorum. Ancak ben bu konular ve sosyal medya dünyamıza girdiğinden beri hep temkinli ve tedirginim ve sosyal medya ile sosyal mesafemi korumaya çalışıyorum. Bazı arkadaşlar bir grup kuruyorlar ve benim iznim olmadan beni de dâhil ediyorlar ben de hemen beni çıkartmalarını istiyorum veya kendim ayrılıyorum. Korkuyor muyum? Belki evet ama tedbirli davranmaya çalışıyorum. Saklayacak bir şeyimiz mi var? Neyin tedbiri, diye sorulabilir. Evet, saklayacak bir şeyimiz ve gizli bir emelimiz yok elbette ki bu yüzlerce değil binlerce mahkeme ile ispatlanmaya çalışılmış olmasına rağmen hiçbir suç unsuru bulunamamış ve delillerine rastlanamamış ve defalarca beraat almış Risale-i Nur ile ortada. Lakin Hz. Üstadın tabiriyle “Öyle hâkim cereyanlar var ki her şeyi kendine alet eder” diye tarif ettiği gizli komitenin merkezleri bu konuyu da kendi meş’um emellerine alet edebilir. Mesela, böylesine bir grubun üyesi olan herkes digital ortamda kayıt altına alınmış ve tüm bilgilerine ulaşılabilir pozisyona sokulmuş oluyor. Aynı zamanda kişisel bilgileri arasına ve sayfasına bir virüs sokulabilir. Virüsten de öte suç unsuru taşıyan bir bilgi ve belge eklenebilir. Örneğin bylock denen ve suç unsuru olarak kabul edilen zıkkım o grubun üyelerinin haberi olmadan sayfalarına eklenip, zaten arama listesinde olan zanlılardan birine ve birilerine oradan birkaç mesaj yollanabilir ve ondan sonra “vay efendim sen de iltisaklısın” diyerek yallah içeri…. Ondan sonra ispat et edebilirsen, zaten neyle suçlandığın anlaşılana kadar aradan birkaç yıl geçer, sadece suçlandığın şey anlaşılana kadar yani hakkındaki iddia oluşturulana kadar bu zaman geçer bir de hakikaten suçlu olup olmadığın anlaşılana kadar en az 5 belki 10 yıl geçer ondan sonra da konjenktüre göre beraat veya mahkûmiyet alırsın…

    Her neyse belki de senaristliğin meylettirdiği komplocu mantığın tesiriyle böyle düşünüyor olabilirim ama maalesef bunların bir bir uygulandığına hep birlikte şahit olmadık mı? FETÖ meselesinin her iki tarafı da aynı yöntemi uygulamadı mı?

    Bir de şu Korona olayı….
    Fail-i meçhul cinayetler çözülmeye çalışılırken yürütülen en temel mantık ve sorulan ilk soru “Bu cinayet en çok kimin işine yararsa katil odur” tezi… Bu sorunun cevabını aramak her zaman işe yaramıştır.
    Şimdi, bu salgın ve onun saldığı korku ve endişe ile nelerimiz gitti? Neredeyse tüm kutsallarımız gitti: CUMA, CEMAAT, MUSAFAHA, HAC, AİLE VE AİLE İÇİ MUHABBET, YAKIN TEMAS, EŞ-DOST MUHABBETİ… SÜREKLİ EVDE KALARAK EVDE KAÇINILMAZ BİR ŞEKİLDE OLUŞAN AİLE İÇİ GERGİNLİK VE ARTAN BOŞANMALAR… AMAN HA BANA BULAŞTIRMA BEN DE SANA BULAŞTIRMAYAYIM gibi gerekçelerle birbirine su-i zanlı bakışlar ve GÜVEN… (daha birçok güzellik ve kutsallar sıralanabilir)
    Şimdi soralım soruyu: TÜM BU GÜZELLİKLERİN VE KUTSALLARIN ÖLMESİ VEYA RAFA KALKMASI EN ÇOK KİMİN İŞİNE YARAR VE EN ÇOK KİM İSTER?
    Cevap: GİZLİ DİNSİZLİK KOMİTESİ… İşte adres bu. Yani Korananın arkasındaki güç O KOMİTE… Artık her kimse… Kimler olduğunu artık cümle âlem biliyor ya… Ama bizim Bilim İnsancıklarımız bir türlü bilemiyorlar ve doğal bir virüstür deyip duruyorlar… Tabii bilimin müfredatını da aynı komite oluşturduysa ve o eğitimle bilim adamı olduysa başka bir ürün beklemekte abestir ve bir anlamda mazurdurlar…

    Tabii tüm bunlar bizi korku ve yeise düşürmemesi lazım… Her ne olursa ve yaşanırsa yaşansın sonuç olarak Allah izin verdiği için yaşanıyor… Belki de dinsizin hakkından imansız gelir kaidesince, Allah bizi asıl eksenimize döndürmek tövbeye sevk etmek için ve cezalandırmak için o dinsizleri istihdam ediyordur da olması kuvvetle muhtemel ama olayın asıl kaynağını keşfetmek üzere fikir yürütmememize ve ferasetimizi kullanmamaıza bu mani değildir…

    Bunları tadad ettikten sonra…

    Kur’ân’î ebced hesabı yapanlara göre 1920’li yıllarda (1926-1932) kopması beklenen kıyametin ertelendiğinden bahsedilir. Sebep ve hikmetini tahkik edenler şu hadisi delil gösterirler.

    İbn-i Mesud (RA) anlatıyor: “Resulullah (asm) buyurdular ki:
    “Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah, o günü uzatıp, benden bir kimseyi o günde gönderecek.” (Müslim, İman 247-4970) hadis-i şerifinde bildirilen ahirzamanda gönderilecek vazifeli o zatın elindeki iman ve Kur’ân’a hizmet rehberi olarak Risale-i Nur, 1926’lı yıllarda yazılmaya başlar ve ona binaen ertelendi denilir.

    Şimdi bakalım, R.N. aynen yerinde ama ya müntesipleri? Neredeyse hemen hemen hepsi ana ekseninden sapmış ve siyasete bulaşmış veyahut herkes hizmeti bırakmış kendi derdinde gibi darmadağınık bir tablo var ortada… Üstüne üstlük hizmet edebileceği ortam ve zeminde bir sürü şüphe ve virüslerle bulaşık ve mezbele halinde… Hizmet etme imkânları da kalmamış… YANİ KIYAMETİN ERTELENME SEBEBİ RAFA KALKMIŞ… DAHA DA YANİSİ KIYAMETİN KOPMAMASI İÇİN HİÇBİR SEBEP YOK VE HER AN KOPABİLİR…
    Bunun önüne bir tek şey ile geçilebilir. Yine bir hadiste “Bir musibet geldiğinde bir görevle gelir ve görevini yapmadan gitmez” manası vardır. Başımızdaki bu musibetin görevi de hatamızı fark edip tövbe edip ana eksenimize ve Allah’a dönmektir. Yani YA TÖVBE EDİP ANA EKSENİMİZE İMAN HİZMETİNE TEKRAR DÖNÜP KIYAMETİ TEKRAR ERTELETECEĞİZ VEYA KIYAMET KOPACAK…. Vesselam.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir