Vahiy ve ilham üzerine

Avatar photoPosted by

Bilinen ve genel kabul gören şekli ile vahiy, Allah’ın bir emri, hükmü ya da bilgiyi peygamberine bildirmesidir. Kelime anlamında gizli ve hızlı özelliği olan vahiy, Kur’an’da yetmişi aşkın yerde geçer.

Bu ayetlere göre vahiy;

1.Peygamberlere,

2.Hz. Musa (ya da Hz. İsa)’nın annesi örneğinde (Kasas/7) olduğu gibi bir kısım özel insanlara (Mâide/111),

3.Meleklere (Enfal/12),

4.Arılara (Nahl/68),

5.Yer küresine ve göklere (Zilzal/1-5), yöneliktir.

Kur’ân’da, Allah’ın insanlara emirlerini tebliğ etmesi üç çeşittir

  1. Vahyetme
  2. Perde arkasından hitap etme
  3. Elçi göndererek sözlerini bildirme.

Vahyetmede hiç elçi bulunmadan peygamberin kalbine gizli işaretle İlâhî kelâmın bildirilmesi, yer ettirilmesi şeklinde olur. Bu nev’i vahiy, sadece peygamberlere has olmayıp Allah’ın dilediği kullarının kalbine ilham vermesi, salih kullarına sadık rüyalar göstermesi ile de mümkün olmaktadır (Elmalılı c.5, s. 4255). Hz. Musa ile Kasas/28-30’da belirtildiği gibi Tur Dağı’nda perde arkasından hitap eder. Elçi meleğini göndererek peygamberine bildirdiği emirleri ise bütün insanlara yönelik bir hitaptır.

İnsana vahiy, Hz. Âdem ile başlar ve Resul-i Ekrem ile biter. Vahiy ve mu’cize doğrudan Allah kaynaklı olup, peygamberin, peygamberliğinin ispatı için Allah tarafından bir tasdiktir.

Vahiy, kıyaslanamayacak şekilde ilhamdan yüksektir. İlham, iyilik telkin eden bilgilerin Allah tarafından insanın kalbine ulaştırılmasıdır. Zihinde, kalbde aniden ortaya çıkan ilhamın, vahiy ile karıştırılması mümkündür ama kesinlikle vahiy; ayet ve hadis bilgilerine (nass) göre gölgesizdir, sâfîdir, havassa has iken ilham ise gölgelidir, ferdin duygu ve değerlendirmesine göre renk alır.

Resul-i Ekrem’in sadece tercüman ve nakil görevini yaptığı tebliği açık bir vahiy olup, peygamberin müdahalesi söz konusu olmaz. Kur’ân ve kudsî hadisler gibi. Gizli vahiy ise vahiy kaynaklı olup ifadedeki tasvir ve tafsil Resul-i Ekrem’e aittir. Enbiyaya gelen vahyin ekserisi melek vasıtasıyla, ilhamın ekseri ise vasıtasıdır. Hem en büyük bir veli, hiçbir nebinin derecesine yetişemez.

Bahsettiğimiz bilgiler vahiy okyanusu ve ilham havuzundan bir damladır. Esas dikkat çekmek istediğimiz husus ise bir âlimin, müfessirin ya da evliyanın ifade ve eserleri, gerçekten yüksek malûmat yüklü olabilir ki nihayetinde ayet veya hadis hazinesinden birer cevherdir amma asla doğrudan vahiy eseri değildir, olamaz da. Böyle bir iddiada bulunmak hem iddia sahibini ve hem de isnat edeni sorumlu kılar.

Eser ve ürünlerinin doğrudan vahiy olduğunu iddia edeni bahsetmek onun reklamını yapmaktan öteye gitmez. Böylesine iddia sahiplerini eleştirme işini konunun ehlinin yapması icap ederken gafil ve cahillerin yapması, onun dolaylı tanıtımı hesabına geçer.

Eserlerinin ilham ürünü olduğunu iddia edeni de yermek, ona çamur atmak; atanı o eserden istifade etmekten alıkoyar. Hasetlik, tarafgirlik ve kıskançlık kokan kötü bir davranıştır.

Nefsini tam ıslah edemeyen bir kısım ilim erbabı; kendilerinde gördükleri bir takım ışıltılarıyla yanılarak mehdi ya da evliya hülyasıyla maksadı aşan ifadede bulunabilir. Bir damladan okyanusa kadar mertebelerin olduğu gerçeğinden hareketle bir damlaya nail olanın, okyanus olduğunu zannetmesi nasıl bir hata ise, makamına yükselemediği, ilmine vakıf olamadığı eser ve ulemayı da cahilâne eleştirmek de ondan aşağı kalmayan bir hatadır.

Mehmet Çetin

23 Temmuz 2020 Yeni Foça İzmir

3 comments

  1. S. A. Hiçbir müfessir…. diyerek genelleme yapmak ne kadar doğru olabilir? Gerçi istisnalar kaideyi bozmaz da var. R. Nurda geçen ve izah edilen Büyük Mehdi, Büyük Evliya gibi birilerinden bahsediliyor. Zannımca bu zatlar standart evliyalardan çok çok daha üst sevideler. Dolayısıyla yetki ve donanımları ve de mazhariyetleri daha üst seviyededir. Zaten ilham da vahyin alt şubelerinden biri değil mi? İlla imanlı veya Müslüman olması da gerekmiyor… Mülhem keşşaflar misali ve çok güzel ve ilhamî şiirler yazan sarhoş şairler gibi… Bu tür meseleleri dondurup bir standart ve statik kalıba sokmamak lazım…. Allahu alem demekte fayda var… Saygılarımla. Ahmet ÇETİN

  2. Rafet Kalyoncu
    Paylaşımınız için teşekkür ederim.

    “Rabbin bal arısına vahyetti” meselesini, kanaatimce genetik bilimi tevil etmiştir.

    Yani, Cenab-ı Hak, bal arısına genetik kodlama ile; yuva ve petek yapmasını, nektar/balözü kaynaklarını vulup, kovana taşımasını ve bal vs ürünleri yapmasını öğretmiştir.

    Bu hassaların balaarısının genlerine kodlanması vahy etmek şeklinde beyan edilmiştir.

    Evet, bir anlamda sevk-i tabii denilen içgüdü ile arı ayette sayılan işleri yapar.

    Elbette arı bir örnektir. Tüm hayvan taifeleri için bu genetik kodlama geçerlidir..

    Herbiri aryı ayrı ürünleri yapma yeteneğini Yüce Yaratıcının o vahyi (genetik kodlaması) ile kazanmıştır..

    Insana verilen yetenek, maddi ürün imali için değil, bilim ve sanat olduğundan ilhâm ve vahiy yolu ile aklına, kalbine ve idrakine lütfedilmektedir; Şairlere, ressamlara ve mimarlara ilham; Nebilere vahiy yolu ile..

    1. Yahu Batı’nın literatürüyle meseleyi izah etmek zaafiyettir. İçgüdü de aslı olmayan bir tanımlamadır. Bizim lügatimizde sevk-i İlahi vardır. Müekkel melek vardır. Genetik bilim ayrı bir konudur. Hakikati elbette var ama vahiy veya ilhamla ilgisi yok. Vahyedilenin uygulamaya geçerken giydiği esbab perdeleri de takılıp kalan bir ilmi değil bilimsel bir izahtır. Asıl olan şudur. O arının müekkel meleği vahyi Allah’tan alır arıya iletir. Arının kokpitinde melek oturur ve vahyedilen istikamette yönlendirir… Böyle bakılırsa arıya vahyetme ayeti de anlam bütünlüğü sağlanmış olur. Ayrıca Allah her şeyi kurgulayıp yaratmış ve çekilip seyretmeye koyulmuş olan sakat inancın yerine Allah her daim yaratır, sürekli yaratır inancımıza da uygundur. Genetik bilimi gözüyle bakmak ise o sakat görüşün ürünüdür ve paraleldir…. Vesselam.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir