Tenekenin sesine ne kadar dayanabilirsin?

Avatar photoPosted by

Dostum Dr. Süha, bir e-mailinde “Hakiki sabır, olayın gerçekleştiği anda gösterilenidir” demişti. Onun bu sözünü, sabırda zorlandığım durumlarda hatırlar, nefsime hâkim olmaya çalışarak, sabretmeye gayret ederdim. Cidden yerinde ve tecrübelerle özetlenen bir vecize.

Hasta yatağında, hayatının son günlerini yaşayan kaynım Mustafa Ustayı ziyarete gittiğimde gözü ile hoş geldin demesinin ardından,  ilk cümlesi Dr. Süha’nın sözünün paraleli olması dikkatimi çekmişti.

“Tenekeyi kulağının dibine bağlasalar, ne kadar dayanabilirsin?” dedi. Odada bulunan herkes şaşırdı kaldı. Bana baktılar, sorarcasına. Ben, oturduğum yere gömüldüm, adeta ziyaret öncesi sabrımı zorlayan olaya cevab veriyordu.

Teneke, herkese göre değişir. Ses çıkarması, dayanması keza, öylesine herkese göre farklı farklıdır. Teneke uzakta değildir, yakındadır, kulağının dibine bağlandığından anla! Ayrıca uzaktaki tenekenin sesi değil, yakındaki tenekenin sesi rahatsız eder.

Eşin, geçimsiz ise ses çıkararak gürültü yapıp huzursuzluk veren tenekedir. Bu teneke misali eşin; bir değil birkaç deliği hükmünde sıkıntılı huyları, alışkanlıkları, seni rahatsız eden halleri var ise o zaman uzakta değil, yakınında, kulağının dibinde. Ne kadar dayanabilirsin?

Evladın, hayırsız ise, ses çıkaran tenekedir. Sadece evinde yaptığı huzursuzlukları ile değil, çevrende, dost/düşman muhitinde yaptığı ve verdiği rahatsızlıkları ile yapar gürültüsünü. Bu yetmiyormuş gibi evdeki ve çevrendekilere kötü misal olması ile de ayrıca kulağının dibinde çalar durur. Ne kadar dayanabilirsin?

İşinde sıkıntın varsa, tenekeyi dışarılarda arama! Evine ekmek götürmene sebep iş yerindeki her ne ise seni rahatsız eden, işte o senin için bir tenekedir, hem de rahatsız ederek çalan. Ama unutma, bazen onların tenekesi de sen oluyorsun, bunu düşündün mü?  Onların sana, senin onlara sürekli rahatsız ederek çalan teneke kulağının dibinde asılı duruyor. Ne kadar dayanabilirsin?

Neden tenekeyi dışarıda arıyoruz? İçimizdeki tenekeyi niçin unutuyoruz? Nefis, tenekesi zamanlı zamansız, yerli yersiz sürekli çalıp duruyor, hayat boyu rahatsız ediyor. Zaman zaman ıslah olur gibi olsa da çoğu zaman sesini yükseltiyor. Yükselttiği sesini doğru usullerle ıslah edemediğimizde, yanlış araçları kullanarak sesini duymadığımızda da,  ıslah ettiğimizi zannediyoruz, hayır sadece bastırdık. İnanın en zayıf anımızda bastırdığımız elimizi iteleyecek, eskisinden daha fazla rahatsız ederek çalan tenekenin kulağımızın dibinde değil içimizde olduğunu anlıyoruz. Ne kadar dayanabilirsin?

Evet, kulağımızın dibinde çalan tenekeye ne kadar dayanabiliriz? Bunun cevabı hakiki sabrı anlamada saklı. Sabır, geçmiş ve gelecek zamanda gösterildiği zaman sabır olmaktan öte, hikâye oluyor. Şimdiki zamanda, öfke anında, sıkıntı anında, isyan ve musibet anında yani bütün bunlara sabretmenin İlahî mukadderat olduğuna itaat etme anında gösterilmeli.

Biliyorum ve itiraf ediyorum. Nihayet insanım. Sizin gibi ben de; benim gibi siz de imtihana tabiyiz. Sorular zor, cevaplar müşkül. Sorunun zorluğu, puanın yüksekliğini getirir. Hiç kolay soruya yüksek puan ve not verildiğini gördünüz mü? Ne kadar ciddi?

Sabır, şimdiki zamanda, olayın geçtiği anda gösterildiğinde anlam kazanıyor, demişti, Doktor. Artık sırrı anladım. Kulağımız dibine istedikleri kadar teneke bağlasınlar. İstedikleri kadar “Ne kadar dayanabilirsin?” desinler.

Ümitsizlik bu hayatta yok ve olamaz. Her zorluğun bir kolayı olduğuna inanıyoruz. Yeter ki zamanı anlayabilelim. Kesinlikle şimdiki zamanı geniş görmeyelim. Hemen geçivermeye kesinlikle mahkûm olan şimdiki zamanı, evhamımızla genişletmeyelim.

O zaman taraf olmayalım, raf olalım. Rafa malını koy. Müşteri kendisi kararını verir. Şimdiki zamanda, geçmiş ve geleceğe aday olan raf olalım. Rafa, fiillerimize sabırla yapmamız gerekeni yerleştirelim. Bu amelimiz geçmiş zamanın tarafına giderken sevap kazandırmaya aday olduğu gibi, müşteri konumundaki gelecek zamanın evlatlarına ders almaya aday olacağını unutmayalım.

Şimdi, tenekenin sesine ne kadar dayanabilirsin?

Mehmet Çetin

23.08.2012.Çiftehavuzlar-Çiğli-İzmir

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir