Seyit Ahmet Toprak

Avatar photoPosted by

Karamollauşak’lı Titrek Bekir’in “Titrek” lakabı ile girelim bu hatıralık yazımıza.

Bekir’in, Ali Dede isminde çok sevdiği oğlunu, hanımı Kel Havva, düğüne götürmek ister. Öncesinden razı olmaz, ancak oğlunun da istediği söylenince razı olur. Oğluna nazar değmesinden çekinen Bekir’in ciğerparesi Ali Dede, düğün dönüşünde hastalanır ve vefat eder. Bekir, çok üzülür ve bu üzüntü titreme hastalığına sebeb olur.

Üç kızı olan Titrek Bekir’e, Allah, bir oğlan daha nasib eder: Seyit Ahmet.

1920 yılında Karamollauşağı Köyü’nde doğan Seyit Ahmet’i çok çetin bir hayat beklemektedir. Sekiz yaşında babasını kaybeder. Bir çocuk başıyla büyük adamlara taş çıkarırcasına işler yaparak evin ihtiyaçlarını karşılar, anasına yardımcı olur.

1936 yılında Ankara’da kum ocaklarında çalışır. Sonraki yıllarda Tuzla’da çalışır.

İstiklâl Harbi’nin süvarilerinden Karamollauşak’lı Kara Mustafa Ayhan’ın kızı Emine Hanım ile askere gitmeden önce evlenir. Askerlik celbi gelince, yaya olarak Konya’ya giden Seyit Ahmet, oradan trenle İstanbul’a gider. Gelibolu’ya yaklaşırken fırtınaya yakalanan gemide izdiham ve havasızlıktan pek çok vatan evladı vefat eder. Seyit Ahmet, kurtulanların arasındadır.

İkinci Cihan Harbi yıllarında asker Seyit Ahmet, o sıkıntılı yılların hatıralarını ve özellikle Emirdağ’ından gelen bir grup askerin yarıdan fazlasının donarak şehit olduklarını gözyaşları içerisinde anlatır.

Gelibolu, Ortaköy Piyade Alayındaki üstün gayretleri, komutanın dikkatini çeker ve çavuş olur. Bu rütbe ile sonraki hayatında ömür boyu anılır.

Hastalanan komutanın üç aylık yokluğunda bölüğün sevk ve idaresini yapar. Bu hizmetleri de alayın önünde albay tarafından taltif edilir.

Elli beş sene sonrasında oğlu Ali Dede Toprak ile askerlik yaptığı yerleri ve Gelibolu’nun Kavak Köyü’nde ikâmet eden askerlik arkadaşı Mustafa Başaran’ı hasretle ziyaret ederler.

Askerlik dönüşündeki on yıl içerisinde olağanüstü gayret ve çalışması ile köyün ilk zenginleri arasında yer alır.

1954 senesinde İlçeye iki takım ev yaptırır. Çarşıya bakkal dükkânı açar, ancak randıman alamaz, kapatır.

1956 senesinde, yeni yapılan E-5 karayolu üzerinde Dokuzbabalı’nın dükkânını kiralayarak bakkal dükkânı açar.

Kıramadığı annesinin ısrarı üzerine köye döner, beş yıl kalır. Annesinin vefatı sonrası köyden ayrılarak ilçeye kesin döner.

Birileriyle ortak birkaç iş beraberliği sonunda eski Hamam civarında nalburiye işi ile başlayıp sonrasından Eskişehir’den fırınlı göçmen sobası getirir ve satar. İlerleyen satışlarla, Ekici Hanı yanındaki iki dükkânı da kiralatır ve işi büyütür.

İnsanlara yardımlarını sürekli yaparken gördüğü vefasızlık, üzülmesine sebeb olsa da bildiği doğru davranışlardan vazgeçmez. Bu üzüntülerine bebek çağındaki kızının ölmesi de eklenir. Tıpkı, traktörle geri manevrası yaparken üç yaşındaki oğlunun, araç altında kalarak vefatı sebebiyle mahkemede hâkimin kahreden “Çok mu kan parası aldın?” suçlamasının onu yüreğinden vurarak aşırı üzmesi gibi. Evladının ölümüne mi, yoksa bu kahredici iftiraya mı, üzülecek, bilemedi. Bu üzüntüler, teselli bulmayan ve o hâkimin hemen özür dilemesi bile teselli bulmayan üzüntülerdi.

Allah’ın, Seyit Ahmet hakkındaki takdiri elbette sırlı imtihanlarla dolu devam ediyordu. O, biliyordu ki; başa gelen her musibet ya geçmişteki hataların neticesi ya da sonrasında gelecek mutluluğun önden ödenen bedeli idi. Evet, her kışın bir baharı, her kararan gecenin bir sabahı vardır. Kışın da baharın da, gecenin de sabahın da Rabbi olan Allah’ın, kulu Seyit Ahmet hakkında bu sıradan imtihanların sonunda mutlaka takdir edeceği bir hayrı olacaktı.

Seyit Ahmet yılmadı, devam etti. Köşe başında arsa alarak altına dükkân, üstüne evini yaptı. Meyve suyu bayiliği ve sonrasında inşaat malzemeciliği, hırdavat gibi işler gittikçe büyürken bu defa askere gitmesine birkaç gün kala oğlu Bekir’in intiharı, onu hüzünlere gark eder, hayattan beklentisi kalmaz, arzular artık eskisi gibi değildir.

1983 yılında işi, oğlu Ali Dede’ye bırakarak hanımıyla sessizliğe gömülmek üzere bağ ve bahçeye çekilir. Beraber hacca giderler, oralarda hûşû ile yaptıkları ibadetleri içerisinde yaşadığı musibetlerden bir teselliyi Rabbinden diler.

Fazla sürmez hanımı 1996 yılında vefat eder. Bu sırada kendisi 76 yaşındadır. Yaşlı bir insanın psikolojisi, ehline malûmdur. Yalnızlık olmamalı, münasib birini bularak nikâhlı olarak hayat kabre kadar devam etmeliydi, zira bu konuyu ihtar eden hadisler vardı.

O, bunların şuurunda bir Müslüman olarak hareket etti. Birkaç ay sonrasında yaptığı araştırma sonunda evine ehil olacak, gariban ve düzgün bir kadın ile evlenir.

Evlâdlarının da kalblerinin rahat etmesi için ölünceye kadar, kullanım hakkı kendinde olacak şekilde mal taksimatını yapar.

Yeni hanımının önceki kocasından olan üç kızına da babalık yapar, yardımcı olur.

İkinci beyin kanaması rahatsızlığı, 14 yıl süren ikinci evliliğinin ve 90 yıl süren hayatının sonuna gelmesine sebeb olur.

Yeni hanımı da çok geçmez kendisinden iki yıl sonunda vefat eder. Seyit Ahmet’in çocukları; ikinci validenin malını, o üç kızına taksim ederek, hem babasının ve hem yeni hanımının kabirde rahat etmesine yardımcı olurlar ve hem de hayırlı evlâd vasfını ifa ederler.

Allah, rahmet eylesin.

Mehmet Çetin

06.11.2018 Yeni Foça İzmir

 

 

 

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir