Şaşırmaya şaşırmak

Avatar photoPosted by

İnsan, öldüğüne değil, yaşadığına şaşırmalı. Ölüm kesin bir ihtimal olmakla beraber aslında yaşamak, sayısız ihtimallerden bir tanesidir. Şimdiki hâlimiz ile hayatımızın devamı, bin tane farklı ihtimallerin içerisinden sadece ve yalnız bir tanesidir. “Filanca arkadaşının öldüğüne inanamıyorum”, diyen insan, esasında kendi hayatının devamına şaşırmalı.

Ölüm, hayatın devamı için elzem olan şartlardan bir tanesinin yerine gelmemesi ile vuku bulan bir neticedir. Ya hayat? Olması gereken ne kadar şartlar ve ihtiyaçlar varsa evvela onlar kesinlikle olmalı. Sonra en mükemmel kıvamda olması için binlerce ihtimallerin içerisinden sıyrılıp, seçilip, intihap edilerek tahakkuk ettirilmeli. Bu gerçekleştirmede, irade ve kudretin, kâinatta her şeye nafiz ve geçerli olmalı. İrade, kudret ve nafiz ilim ile teçhiz edilmeli. Daha sıralanabilecek olmazsa olmazların hepsinin bir araya gelerek hayatın devamını ise bir “an”lık değil kıyamete ve diğer âlemde de devamını sağlamalı. Bunu da bir tek zerre için değil zerrelerden mürekkep mevcudat için geçerli olmalı. O mevcudun vahdeti ve tekliği, benzememezliği muhafaza edilirken emsallerinden de ayrı kalmamalı. Hemen yanındaki şeyden en uzaktaki şeye kadar her ne var ise onlarla münasebeti hikmetle tanzim ettirilmeli. Bu hususlar bir zerre için değil her bir zerre için hem kendini ve hem de komşu zerrelerle münasebetini sağlamada geçerli ve dikkate alınmalı. O zerrenin evvel hayatı kayıt altına alındığı gibi, şimdiki ve istikbaldeki hayatı da kayıt altına alınmalı. Bunlar lazım olduğu güne kadar muhafaza edilmeli.

Hayatın devamı konusunda uzayarak sıralanacak ihtimaller, şartlar devam eder gider. Bu sıradan hayatın hengâmesi içerisinde lambanın yanması değil de kapanması dikkatimizi çekmekte, esasında hayret edilecek olan da budur.

Her gün güneşin doğması adeta sıradanlaşır da senede bir güneş tutulmasına binlerce hayrette kalır insanoğlu.

Ölüm karşısında insan ne söylemeli? Mezarın istediği sükûnet, o taraftadır, bu tarafta değil. Yaklaşan ölüm mü daha nasih, yoksa içerisinde bulunduğumuz hayat mı daha nasihatcı? Bunları, zaman zaman düşündük mü? Yanlış kurulan hayat planlarına ölümün ne diyeceği olabilir, muhasebeden başka? Ölümün müsamahası olabilir mi? Ama hayat?  Biraz önce izn-i İlahî ile verilen müsamahayı nasılda unutuverdik hemen. Esasında bu müsamaha sürekli devam ediyor, ölüme kadar. Ölüme üzülmekle yeniden doğamaz insan, ama yeniden tanınan ve her an tanınan hayatı, hikmetlice kullanabilme şansı her an verilmekte. Ölüme değil şaşırmaya, dövünmeğe; hayatı değerlendirmemeğe şaşırmalı ve hatta dövünmeli. Mutluluk, ölümle değil, hayat ile yaşanır. Biz henüz bu tarafta yaşıyoruz. Allah’ın en büyük emri, hayatın muhafaza edilmesidir. Evet, ölüm hak, ama hayatı istikametlice devam ettirmek de bir vazife.

Hayat mezrasında ve dünya atölyesinde kulluk mesaisini yaparken hayat ve ölüm bizim hem sevmemiz ve hem de dikkate almamız gereken gerçeklerimizdendir. Her şey makamında güzeldir, taşın yerinde ağır olması gibi. Makamı karıştırmayanları sever, karıştıranlara ise şaşarız.

Mehmet Çetin

26.12.2011-Çiftehavuzlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir