Risale-i Nur’dan öğreniyoruz ki Nur Talebesinin temel özelliklerinden birisi de kavl-ı leyyin imiş. Kavl-ı leyyin, yumuşaklıkla, tatlılıkla, efendice veya hanımefendice, güzellikle davranarak ikna etmek, sevdirmek anlamlarını taşır.
Bu özellik esasen her müslümanın imanının gereğidir. Zira İslam, teslim olmayı gerektirdiği gibi selim olmayı da gerekli kılar. Aynı zamanda karşımızdakileri de selamette bırakmayı ferahlatmayı da gerekli kılmaz mı?
Müslüman elinden, dilinden emin olunan kişidir. Eli ile zarar vermeyip faydalı olduğu gibi, dili ile de faydalı olarak başkalarına hilmde, yumuşaklıkta, emsal olandır Bunu adeta hayatının tavır ve esası kabul ederek hayatını istikametlendirmeli.
Efendimizin (asm) “Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.” talimatıyla kolaylaştırmak ve müjdelemek gibi müsbet hareketlerinin altındaki hakikat uhuvvettir. Zaten bizim vazifemiz müsbet hareket etmek değil midir? O halde buyrun bu konuyu hayat düsturu olarak uygulamaya.
Uygulamak diyorum zira tatbiki yapılmayan fiil ve fikirler ölmeye mahkumdur. Yapılması mümkün olamayan veya olmayan fiil ve fikir hep teoride kalır. Gerçek hayatın atmosferini nefeslemeyen hayaller zevale mahkumdur.
Kavl-ı leyyin eğitim ve öğretimde de fevkalade müessirdir. Aynı zamanda evlad terbiyesinde hayati derecede lazım bir hareket tarzının örneğidir. Esnafın tezgahtaki malı satması için müşterisini ikna etmesinden, kürsüdeki hatibin dinleyicileri etkilemesine varıncaya kadar çok etkili bir davranış biçimidir.
Beşerî mizaç olarak asabî bir yapıya sahip olan Musa (as) ı, Rabbimiz Fir’avuna tebliğ için göndeririken “kavl-ı leyyin” i ısrarla tenbih eder. Mizacımıza münasib düşmese dahi, kavl-ı leyyinin yine de tabi olmamız gereken bir ifade tarzı olduğu bu hadiseden anlaşılıyor.
Yumuşaklık cennetin davetcisi olduğu gibi, sertlik de cehenneme itici bir hareket tarzıdır. Rabbimiz Kur’ an’ında cehennemden ziyade cennetten bahsetmektedir. Risale-i Nur’da altıbin sahifelik cennet kokan rayihasına mukabil cehennemle ilgili sadece yarım sahife bulabilirsiniz.
Kalbimiz tatlı tatlı atarken dilimiz niye tatlı söylemesin? Öpülen eller-yanaklar yumuşak iken bakan gözler, konuşan diller niçin yumuşak olmasın? Sert kartopunu değilde yumuşak karı seven çocuklarımız hiç de haksız değiller yani.
AIlah, insanı yaratırken sert olan kemikleri yumuşak etlerle örterek fıtri bir numune ortaya koymuştur.
Mehmet Çetin
17.11.1996 Bayraklı