Eğrisiyle Doğrusuyla İstanbul Sözleşmesi 6
İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Birliği kaynaklı olup, uluslararası yelpazede imzalanarak kadına şiddetin engellenmesi ve kadın güvenliğini temini görünümlü bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin Türkiye’de yasalaştırılmış hâli ise 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’dur.
İstanbul Sözleşmesi namındaki akde Avrupa Konseyi’nden on beş devlet imza koymuştur. Avrupa Birliği’nin yirmi yedi üyesinden sadece on dördünün imzası vardır ki bazıları çekince düşmüştür.
Söz konusu sözleşmenin gündeme geldiğinde Türkiye’nin siyaseti sancılı idi. Her partiye, derin eller tarafından karın ağrısı oluşturacak ifsat hapı yutturulmuşçasına sancılar yaşatılırken maalesef o süreçte bu sözleşmeye can simidi gibi sarıldılar.
Öncesi yıllardan tevarüs ederek gelen ve nihayet 2011 ve 2012 yılının siyasî zemininde pek çok baskın zorlamaların yaşandığı, bilinen vakıadır. Meclisteki siyasî partiler kaset skandalları ile çalkalandı. Paralel Devlet Yapılanması gündeme zahir oldu. Bazıları ise yaklaşan seçim hesaplarının peşindedir. Resmin üst tarafından bakıldığında içerideki bu kargaşa bir büyük plânın parçası görünümlü. Kullanılan ve içi boşaltılan din(dar)lık ile enfüsî alanda ahlâk, afakî sahada aile sarsıntıları ile çalkalanan toplumun vaziyeti içler acısı. Ve mecliste istisnasız bütün partilerin oyları ile İstanbul Sözleşmesi ruhlu, 6284 Sayılı Kanun oy birliği ile kabul edildi.
Evet, bu neticeyi, yakın tarihte aramak, acelecilik olur. Hazırlık, derinlerden yapıldı. Muasır medeniyet olarak Avrupa’nın hedef gösterildiği devletin kuruluş zamanlarında, kurucu zihniyetlerde, yaklaşımlarda aramak lâzım. Yapısal farklılığımız çok açık olan o Avrupa; nefsin bütün arzularına peşkeş çekerek, zahirde özgürlük görünümlü esasta nefsî esaret saklı olan bir anlayışa sahip idi.
İstanbul Sözleşmesi ve onun yasal uzantısının (6284) istimali ya da su-i istimali sebebiyle pek çok sayıda eş/baba evinden uzaklaştırılmış, aileler dağılmış, kadına şiddet ve cinayet azalacağı yerde artmıştır. Bu vahamet, evlilik yaşını ileri yaşlara ötelemiş ya da nikâhsız muamele olan zinayı netice vermiştir. Ve bu afat ile büyüyen çocukların gelecekte oluşturacağı toplumdan refah bekleme garabeti çok da yadırganmamalı.
Bugün evlilik yürümüyorsa, sözleşmelerle korunmaya çalışılıyorsa ki bu bir neticedir; bu neticeye getiren sebepleri doğru tahlil etmek, hatayı oralarda teşhis etmek, tedaviye kaybedilenleri tashih ederek başlamak gerekir. Alınan tedbir paketine, kaybedilenleri koymamak, hepten kaybetmeye sebep olur. Her şeye siyasî açıdan bakmakla enfüsî âlemimizdeki vazifeleri öteleme hatasından ders çıkarıp ve nihayet çözüm olarak kalb dairesini ihmâl etmemekte aramak elzemdir.
İdarenin güzel icraatını takdir, hatalarını da ikaz vazifesinden hareketle; evet, doğrusu “İstanbul Sözleşmesi nas değildir.”, diyen anlayışı takdir ediyoruz ancak aynı ağızın “İstanbul Sözleşmesi’ni gözden geçireceğiz.”, taahhüdünü de hatırlatıyoruz.
1982 Anayasasının 90. Maddesinde geçen; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”, ifadesi olmasının yanı sıra iktidarın bu nevi sözleşmeleri kendi eliyle ilgili maddesi mucibince tek taraflı feshedebilmesi de dikkate alınmalıdır.
Mehmet Çetin
25 Şubat 2020 Bostanlı İzmir