Makalemizin başlığına itirazınızı anlıyorum ama cevap verme hakkımı da ilerleyen satırlarda kullanmak istiyorum.
Dünyaya gelmek için tarafımdan bir talep olmadı, desem mantıklı bir cümle kurmamış olurum, farkındayım. Gelin görün ki birileri benim adıma bu talebi dile getirmiş ve nasib olmuş. Buradan anlıyorum ki dünyaya geldim yerine gönderildim, demem gerekir.
Henüz yemeyi, içmeyi bilemiyordum, her ne kadar anne karnında kısmî olarak talimi yaptırılsa da. İşte tam bu noktada bir mim koymam lazım: Anne karnındaki o talimleri ben mi yaptım, yoksa yaptırıldım mı?
Mektebe gitme konusunda bile, hatta okul tercihinde irade bende değildi; açılan yolda yürüdüm, o kadar.
İrademin; akıl ve duygu yönlendirmesi ile okul hayatındaki yansımalarını gördüğüm gibi, hayata atıldığımda da şahit oldum. Derken, öncesinden hiçbir ilgi ve dahlimin olmadığı ama işte nasip diye adını koyduğumuz bir kısmet vesilesiyle eşimle tanıştım, belki de tanıştırıldık. Evlilik, evlatlarla şenlenirken ileri yaşta torunlarla cıvıl cıvıl oldu hanemiz.
Ve bir gün bakmışım ki saç ve sakalımdaki siyahlar, eyvallah etmeden gitmişler bile. Oturduğum yerden kalkarken babam gibi ağır ve çaktırmadan titreyerek kalkıyorum. Muhatap oluğum insanlar “amca” dediklerinde arkama bakıyordum, önceleri ama şimdilerde bana hitap etiklerini fark ettim. Demek istemem o ki ben galiba ihtiyarlandırıldım.
Bahsettiğim şeylerin hemen hepsi yaşadığım ve hayatımın gerçekleri. Hem öylesine ki üstesinden gelemediğim gerçekler. Ve bu gerçekler bana ders veriyor ki “kabul et, sana bu ihtiyarlamayı yaptıran var. Hem şundan bil ki başına gelen pek çok şeyde hiçbir müdahalen olmadığı halde bu haller sana yaşatılıyor. Sen yapıyorsun da oluyor değil.
Bunlar mademki gücümü aşan, mukadder hadise o halde bunlarla anlaşmanın yolunu bulmam lazım. Hem aklımda bunu söylüyor.
Mehmet Çetin
19 Kasım 2019 Bostanlı İzmir